Kayıtlar

hayat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

CENNET HAYALİMİZ VE GERÇEK HAYATIMIZ

Resim
Malumdur ki herkesin en çok istediği ve arzu ettiği şeydir cennet gibi bir beldede yaşamak veya eninde sonunda cennete erişmek.  Cennet denilen yer ister inanan isterse tanrıtanımaz olsun her insanın yaşamak istediği muhteşem tabiat güzellikleri ile her türlü nimetten bol çeşitlerin sunulduğu güvenli bir ortamın adıdır insanların zihninde. Hep böyle bir hayatı elde etmek için çalışıp çabalar insanoğlu. Ve elbette bunun yanında bir de ebedîlik arzusu insanın içinde mani olamadığı derin bir istektir.  Kısacası insanın içindeki en büyük arzu;  hem ölümsüz olmak hem de en güzel nimetlerle en iyi yerlerde gönlünce yaşamaktır. Bunun her ikisinin de bu dünyada mümkün olabileceğini düşünmek tabii ki ham bir hayaldir. İnsanoğlu ihtirasla bu ham hayalin peşine koşmaktadır    ilk atamız Hz. Adem’den beri.  Bir de şöyle bir mesele vardır; cennet insana peşin olarak ödenen bir lütuf mu yoksa yapıp ettiklerinin karşılığı olarak verilecek bir mükafat mıdır? Bu soruyu sorm...

Ölüm ve Sonrası

Ölüm ve Sonrası Hayatta duymak istemediğimiz, hatta düşünmek, aklımıza dahi getirmek istemediğimiz şeyler vardır.  Ölüm bunların en baskınıdır zahir.  İnsanlar hayatı, yaşamayı, canlı olmayı, diri kalmayı sever, ömrüne ömür katılsın ister.  Öyle ki yaşlandıkça dünyaya bağlanma daha da artar. Çünkü mal, mülk, makam, mevki, çoluk, çocuk, torunlar derken insanın terk edemeyeceği şeyler çoğalır, hayatla bağları sıkılaşır.  Aslında kimsenin yaşlanarak belli bir yaşın üstünde hayata veda etmek gibi bir garantisi yoktur ama yine de yaşanılan toplumdaki ölüm yaşı ortalaması sanki herkes için geçerliymiş gibi varsayılır. Hatta ortalama insan yaşam süresinin sonuna yaklaştıkça bunu daha da ötelemek isteriz. Bu minval üzere yaşarken  çoğu insan  ölümü hep uzak görmek, mümkünse hiç düşünmeden yaşamak ister. Dolayısıyla ölüm gerçeğini uzak gören, düşüncesini dahi kafasından uzak tutan kişiler aslında ölümle doğrudan ya da dolaylı ilintisi olan bir çok şeyi yapmayı ertel...

Ölümlü hayat ve sevginin ışıltısı

Herkes kendine bir yer edinmeye çalışıyor bu alemde. Hiç kimse öteki alemdeki yeri için bu kadar uğraşmıyor. Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi! "Şimdi ve burada" olan ile fazla meşgul oldukça insan sonrasını ve öte tarafını ihmal ediyor daima. Halbuki hayat ölümle bitmez, ölümü son bilmek kendini yok bilmektir. Hem yaşadığını inkar edersin ölümü yok oluş kabul edersen hem de anlamı olmaz yaşarken verdiğin bunca emeğin, mücadelenin. Kim neye inanırsa inansın, isterse taştan, tahtadan putlara tapsın sonunda ölüm var herkes için... Bütün insanlar ve inançlar da ölümü aşamadıkları veya ölümdeki gizemi çözemediklerindendir bu dünyadaki kargaşanın, savaşın, sömürünün ve yoksulluğun sebebi. Öncelikle ölüm bize acziyetimizi hatırlatır; "ey insan, sen ölümlüsün ve aldığın nefes sayılıdır" der. Ancak nefis, içgüdü, heves ve arzu bunun üstünü örter ve; "hadi bunu da ye, şunu da iç, onu da yap" der ve insanı önüne katar götürür. Akıl zaman zaman sorgu...
Resim
UYKU VE HAYAT Uykudan uyanalı çok olmamıştı. Ne derin bir uykuydu öyle. Uzun uzun rüyalar. Bazen sevinç, neşe, mutluluk bazen de hüzün, keder, sıkıntı, acı ve hatta kabuslarla dolu bir çok macera. Uykudayken hiç bitmeyecek hissi verse de işte uyandım ve hepsi bitti.  Çok mu uyudum acaba? Neyse, nihayet bütün telaş ve koşuşturma bitmişti. Yıllardır hayal ettiğim sessiz, işten, güçlükten, yoğunluktan ve her türlü sorumluluktan uzak bir şekilde kendi başıma kalmıştım. Ne iş yorgunluğu, ne çoluk çocuk derdi, ne trafik sorunu, ne ekonomi, ne siyaset, ne dünya ve ne de memleket. Hepsi uzakta kalmıştı artık. Baş ağrısı, stres, sindirim sorunları ve uyku problemi de yok, ne iyi. Bu ıssızlık, bu sadelik ve bu kimsesizlik derin bir rahatlık hissi vermişti. Buradaki bu muazzam huzur ve sükuneti doyasıya yaşamak istedim, hatta "bu ne kadar güzel bir ortam, keşke hiç bitmese" dedim kendi kendime. Aslında eşim ve çocuklarım da olsa burada diye aklımdan geçmedi değil. Ardın...