UYKU VE HAYAT




Uykudan uyanalı çok olmamıştı. Ne derin bir uykuydu öyle. Uzun uzun rüyalar. Bazen sevinç, neşe, mutluluk bazen de hüzün, keder, sıkıntı, acı ve hatta kabuslarla dolu bir çok macera. Uykudayken hiç bitmeyecek hissi verse de işte uyandım ve hepsi bitti. 
Çok mu uyudum acaba?

Neyse, nihayet bütün telaş ve koşuşturma bitmişti. Yıllardır hayal ettiğim sessiz, işten, güçlükten, yoğunluktan ve her türlü sorumluluktan uzak bir şekilde kendi başıma kalmıştım. Ne iş yorgunluğu, ne çoluk çocuk derdi, ne trafik sorunu, ne ekonomi, ne siyaset, ne dünya ve ne de memleket. Hepsi uzakta kalmıştı artık. Baş ağrısı, stres, sindirim sorunları ve uyku problemi de yok, ne iyi. Bu ıssızlık, bu sadelik ve bu kimsesizlik derin bir rahatlık hissi vermişti. Buradaki bu muazzam huzur ve sükuneti doyasıya yaşamak istedim, hatta "bu ne kadar güzel bir ortam, keşke hiç bitmese" dedim kendi kendime. Aslında eşim ve çocuklarım da olsa burada diye aklımdan geçmedi değil. Ardından şimdilik biraz kafayı dinleyip onları daha sonra düşünmeye karar verdim. Bu asudeliği öncelikle bir başıma iyice hissetmeli, biraz tadını çıkarmalıydım. Böyle bir sükuneti doyasıya hissetmek ve keyfimce yaşamak istedim.


Her şey çok güzeldi ilk başta. Civarda hiç kimsenin olmaması bir süre sonra beni ürküttü. Nerede bu insanlar, niçin kimse yok burada diye birden merakla karışık bir endişeye kapıldım.
Evet böyle bir dinginliği ve boşa çıkmayı çoktandır bekliyordum içten içe. Lakin bu kadar da ıssız ve kimsesiz bir ortam değildi istediğim. 
Aslında pek de hesap etmemiştim böyle bir durumu. Bir planım da yoktu böyle bir başıma.
Belki de beklemiyordum, ne bileyim.
Bir anda kendimi çok çaresiz ve güvensiz hissettim.
Yoksa o şikayet edip durduğum bütün meşguliyet ve sorumluluklar, beni sarıp sarmalayan kalabalıklar aslında beni oyalayan birer lüzumsuz uğraş mıydılar? Onlar beni çevreleyip, kuşatıyor ve kendi içimle, özümle baş başa kalmamın önünü mü kesiyorlardı? Yok, hayır, benim onları bu şekilde suçlamaya hakkım yok. Bütün olan biteni ben istedim, ben yaptım ne yaptımsa. Öyle ya hiç kimse ve hiç bir şey zorla gelip girmedi benim hayatıma. Hepsi benim tercihlerimdi ve benim irademle oldu her ne yaptımsa.
Peki, ya yaşadığım kazalar?
Onları da ben istemedim ya? Doğru, kendimi içinde bulduğum kazalar; onlara ne demeli? Evet, kazaya giden yola ben çıktım ama benim kusurum yoktu. Bütün kusur karşı tarafındı. Ben sadece yola çıkmıştım.

Tam ben bunları düşünürken nereden geldiğini bilmediğim gür bir ses duydum apansız. İrkildim birden:
- Herkes ayağa kalksın!
Bu buyurgan ve fakat kaba olmayan, oldukça dokunaklı, karşı konulamaz bir sözdü. Ayağa kalkmaya çalışırken etrafımı tekrar dikkatlice gözden geçirdim. Ben başka kimseyi göremediğim halde bu çağrıyı yapan ses niçin " herkes" diye ünledi? Yoksa hala uykuda mıyım diye düşündüm. Bu arada gayri ihtiyari olarak ayağa kalktım. Yine gayri ihtiyari olarak sesin geldiği yöne doğru yöneldim. Sonra hayret ve dehşet içinde gördüm ki etrafımda insanlar belirmeye başladılar. Biraz önce yalnızlık hissettiğim yerde bu kadar insan birden bire nereden gelmişlerdi? Şaşkınlık içinde bakınıyordum. Hiç tanımadığım onlarca, yüzlerce insan.  Herkes benim gibi sesin geldiği tarafa yönelmişti. Şimdi buraya geleli beri kendi kendime sormadığım bir soru geldi  aklıma; 
Ben buraya niçin ve nasıl geldim?
Yoksa getirildim mi?
Ayrıca;
Bu tanımadığım insanlar birden bire nasıl ve nereden geldiler?

Heyecanım da artmaya başlamıştı. Böyle heyecanlandığım zamanlarda kalp atışlarımı kulaklarımda hissederdim, nefesim sıklaşırdı. Hayatımda yaşadığım en olağanüstü hadiseyi yaşadığım bu anda çok garip bir şekilde ne nefesim sıklaştı ne de kalp atışlarımı hissettim. Adeta bir robot gibiydim. Evet ya, tıpkı bir robot gibi. Bu arada fark ettim ki sadece ben değil etrafımdaki insanlar da birer robot gibiydiler. Üst üste şaşkınlıklar yaşıyordum. Bu kadar insan bir araya toplanmış ve hiç kimseden ses çıkmıyor, kimse konuşmuyordu. En azından birbirlerine bir şeyler sormalı değil miydi?Öyle ya herkes benim gibi merakta olmalıydı. Aslında bu durum beni çok daha fazla ürküttü.

Böylesine ürperti ve endişe içinde olmama rağmen herkesin sessizliğine ben de uyum sağlamıştım. Kendimi bir kaç kez konuşmaya, yanımdaki tanımadığım kişilere bazı şeyler sormaya zorladım fakat sonuç başarısızdı. Garip bir şekilde onları yandan, arkadan görmeme rağmen yüzümü onlara çevirmek istediğimde çeviremiyordum. Sanki güneşe dönmüş ayçiçekleri gibi cephem ufka dönük bir şekilde öylece bekliyordum. Herkes de aynı benim pozisyonumda beklemekteydi. Bu şekilde hiç kimseye bir şey soramadım. 
Sessiz ve hareketsiz bekleyişimiz sürerken bu kez bağırmak geldi içimden. Ne yazık ki bunda da başarılı olamadım. Avazım çıktığı kadar bağırdım fakat hiç sesim çıkmadı. 
Bu defa sesimi duyuramadığım, soru soramadığım yakın mesafede duran insanlara dokunarak iletişim kurmayı denemek istedim. Elimi uzattığımda dokunabileceğim mesafede duran yakınımdaki bir kişiye elimi uzattım fakat ne mümkün, sanki ben elimi uzattıkça mesafe açılıyor bir türlü uzanamıyorum. Bir diğer kişiyi denemek istedim, sonuç değişmedi. Tıpkı avazım çıkana kadar bağırsam da sesimi duyuramadığım gibi ellerim de bir yere uzanamıyordu. Yürümenin zaten imkanı yoktu, zira ayaklarım yere betonla sabitlenmiş gibiydi, kımıldayamıyordu.
Allah'ım bu ne hal böyle?
Ben neredeyim, niçin bu haldeyim?

Derken o anda inanılmaz bir şey oldu.
Annem ve babam karşımdaydılar. Hem de çok genç ve sağlıklı olarak. Her ikisi de yıllar önce aramızdan ayrılmışlardı. Bu inanılmazdı. Olamaz bu bir rüya veya hayal olmalı dedim. Onları hemen önümde görmemle beraber bir bebek annemin kucağında belirdi, annem onu emziriyordu. Bu bebek bendim.
Allah'ım, bunların hepsi bir arada nasıl oluyor böyle?
Yoksa, yoksa ben rüyada mıyım?
Hayır, uyanmıştım rüyadan. Bunu çok iyi hatırlıyorum.
Öyleyse neredeyim ben ve bu hal neyin nesi? Hiç bir şey anlamıyordum.
Anneme ve babama yıllar sonra kavuşmuştum.
Şimdi onlara koşup sarılmak istiyordum fakat yerimden kımıldamam imkansız. aynı şekilde onlara seslendiğimde de beni işitmeleri mümkün olamıyordu.

Orada onları öylece izledim; kendi bebekliğimi, kardeşlerimle birlikte bütün ailemi ve çocukluk yıllarımı. Ne güzel yıllar, ne tatlı anılardı hepsi de. Çok duygulandım.
Sonra okul yıllarım, arkadaşlarım.
Eşim, çocuklarım ve yaşadığım her şey...
Aman Ya Rabbi, hatırladıklarımın yanında unuttuğum her şey de karşımdaydı. Hem de bütün ayrıntılarıyla..
Bütün hayatım gözümün önünde bir tiyatro gibi akmaya başlamıştı.
Bunları benim gördüğüm gibi burada etrafımdaki herkes de benimle birlikte görüyordu sanırım. 
Artık bitsin istiyordum bu, oyun mudur, şaka mıdır neyse.
Birazdan gençlik yıllarım ve daha sonraki yıllarla birlikte kimsenin görmesini istemediğim görüntüler de burada ortaya konulursa çok kötü olacaktı.
Çaresiz ve biraz da ümitsiz bir şekilde haykırdım, bunun bir son bulmasını istedim. Ne fayda ki kimseye duyuramadım yine.
Bu arada görüntüler akmaya devam ettikçe bazı anlarda kendimden bile çok utandığım durumların ulu orta sergilenmesi beni yerin dibine geçirdi. "Hayır, ben yapmadım", "bunlar gerçek değil" demenin hiç faydası olmadığını çoktan anlamıştım. 
Naçar ve mahcup bir şekilde boynumu büküp izlemekten başka yol yoktu. Ben de öyle yaptım.
En çok da kendimden utandım.
"Allah'ım bu duruma düşeceğime yok olup gitseydim" dedim.

Tam o anda o ses tekrar gürledi:

- Artık her şey bitti. Şimdi Hesap Günü'ndesiniz!

Aynı anda saatin alarmının çalmasıyla kan, ter içinde uyanmam bir oldu.

Bu rüya sanki gerçek gibiydi, çok etkilenmiştim. 
Ya Rabbi, şükürler olsun sana, bana bir gün daha lutfettin, imkan verdin. Şimdi her şeyi tekrar gözden geçirmenin tam zamanı.

Vira Bismillah.

Peyami Bayram
02/11/2014

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstikamet ve istikamet açısı

Hürriyet Kasidesi Şiiri ve Çözümlemesi - Namık Kemal

EŞEK ve EŞEKLİK