Hangi hayat?
“Bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?
Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; Arslandan korkup-kaçmışlar.
Hayır; her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister.
Hayır; onlar şüphesiz ahiretten korkmuyorlar.
Gerçek (şu ki), o (Kur’an,) elbette bir öğüttür.
Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.”
(75 Müddessir Suresi Ayet 49-55)
İnsan dış dünyadaki verileri almak, gerekli olduğunda iletişim kurmak veya verilere göre hareket etmek üzere dünyaya geldiği andan itibaren duyu organlarını kullanır.
Önceleri bu veri alış-verişi hayatta kalmak için gerekli olan fiziksel ihtiyaçlarla sınırlıdır. Ebeveyn ile aile, çevre, okul gibi diğer eğitici faktörlerin eşliğinde gelişme safhalarında duyuların kullanımı konusunda eğitilir, yönlendirilir.
Zeka denilen eşya ile ilişki kurma becerisinin gelişimi ve ardından akıl denilen olaylarla ilişki kurma ve muhakeme yeteneğinin gelişmesi ile artık birey olan insanoğlu kendi duyularını yönlendirmeye başlar. Gelen verileri yorumlar ve bu yorumlardan yola çıkarak kendi özgün duruşunu ve tutumunu geliştirir.
Soyut düşünme ve akletme yeteneği ile dünyadaki varlığına dair bir fikir sahibi olan birey artık buna uygun kendi yol ve yöntemini belirlemiştir.
Kişinin bu bağlamda ölümü hesap etmeksizin hareket etmesi mümkün olamayacaktır. Zira zıtlıklar dünyası veya çift kutupluluk da denilen bu yaşam döngüsünde hayatın diğer yüzü olan ölüm bütün çıplaklığıyla insanın karşısında durmaktadır.
Bu durumda insan ya beşeri bir takım ideolojilere veya ilahi dinlere yönelir.
Her iki durumda da yaptığı ölüm gerçeğinin çaresizliğine karşı bir vaziyet almadan başka bir şey değildir aslında.
Hangi dünya görüşü, ideoloji veya din bireyin duyu organları vasıtasıyla iç dünyasından dış dünyasına bir yol bulursa kişinin yolu o olur.
İnsan bu yönelişte yukarıda da vurguladığımız gibi öncelikle ve başta ebeveyn olmak üzere aileden, okuldan ve çevreden alınan etkilerin yanı sıra aklı ve iradesi ile ya bunların tesiri altında kalarak veya kendi mecrasını bularak istikamet tercihini yapar.
Ölümden sonrasında da bir hayat olduğuna inanan insan ile buna inanmayanlar arasında hayatla ölüm kadar fark vardır.
Ölüm ve sonrasındaki safahata inanmanın bu dünyada yaşarken getirdiği sorumluluk aynı zamanda ölüm sonrasındaki ebedi hayata giriş sınavı niteliğindedir.
Hem ebedi mutlu bir hayat hem de sorumluluktan uzak bir dünya yaşantısının tezatlığı apaçık değil mi?
İnsan zihni öyle kurnaz oyunlar ortaya koyuyor ki kendisi bile bunun bir tuzak olduğunu fark edemiyor.
Ebedilik arzusu ile yanan nefis bu dünyada kalıcı olmadığını, mutlak surette ölümün kendisini beklediğini bilmesine rağmen dünyadaki pek çok şeye sahip olmak adına mantıken çok saçma olsa da kendisini bekleyen mutlak sonu hiçe sayabiliyor. Böylece insanoğlu kendisini bekleyen mutlak gerçek olan ölüm ve dolayısıyla ölümden sonraki hesap günü ile ardından gelecek ebedi hayata değil de olumlu ve olumsuz her türlü ihtimali barındıran dünyadaki hazların, heveslerin ve arzuların peşinde koşmaya odaklanıyor.
Matematiksel olarak ifade edecek olursak; ortalama insan ömrünü 80 yıl kabul edelim, ahiretteki ebedi hayatın da sonsuz olduğunu düşünelim. Şimdi 80'in sonsuza oranı nedir matematiksel olarak?
80/sonsuz=0
Evet kocaman bir sıfır. Yani sonsuzun yanında 80 değil 880 olsa dahi sonuç aynı olacaktır: sıfır.
İşte sonsuz hayat karşısında dünyadaki ömür süresi ister 80 olsun isterse 880 yıl olsun görüldüğü gibi son derece kıymetsiz kalıyor.
Matematiksel olarak ifade edecek olursak; ortalama insan ömrünü 80 yıl kabul edelim, ahiretteki ebedi hayatın da sonsuz olduğunu düşünelim. Şimdi 80'in sonsuza oranı nedir matematiksel olarak?
80/sonsuz=0
Evet kocaman bir sıfır. Yani sonsuzun yanında 80 değil 880 olsa dahi sonuç aynı olacaktır: sıfır.
İşte sonsuz hayat karşısında dünyadaki ömür süresi ister 80 olsun isterse 880 yıl olsun görüldüğü gibi son derece kıymetsiz kalıyor.
Şu kısa ve sonsuz hayat karşısında değersiz olan hayatı son derece değerli hale getirmek bizim elimizde.
“Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostu da tâğutlardır ki, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. Onlar ateş ehlidir; orada ebedî olarak kalacaklardır.” Bakara(2/257)
“Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da dosdoğru istikamet üzere olanlar için ne bir korku vardır, ne de mahzun olurlar. Onlar Cennet ehlidirler; yaptıklarına karşılık ebediyen orada kalacaklardır. Ahkaf(46/13-14)
Peyami Bayram
11 Ocak 2024
Arnavutköy, İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.