Uzaktaki Tanrı

Tanrı ne kadar uzakta 
veya kim O'na yakın?

Önce sanki bir iltifat gibi varlığını kabul edersin, sonra O'na uzaklarda bir yer seçer kendinden olabildiğince uzaklaştırırsın.
Kendinden ne kadar uzakta tutmak istersen o kadar uzağa atarsın O'nu. 
Uzağa gönderen bizzat kendin olduğundan istediğinde çağırır, kendine yaklaştırır, yakınlık kurar, samimi olur, hatta emrine amade edersin. 

Hem böylece O'nu uzağında tutmakla kendine ait özgür bir hayat alanı açmış olursun(!).

Ne istesen yaptırırsın O'na. 
İste sana iş, aş, sağlık, aşk, evlat, mal, makam vs versin. 
Ya da düşmanları, hastalıkları, belaları, musibetleri def etsin. 
Fakire gökten sofra indirsin, mazluma yardım için gökten melek göndersin. 
Senin güvenliğin için gökten inen O'nun orduları savaşsın.
Çoluk çocuğa doğru yolu ve istikameti yine O'nun görünmez varlıkları göstersin. 
Dünyada ne kadar savaş, arsızlık, yolsuzluk, hırsızlık, fitne ve fücur varsa hepsine O çözüm bulsun. 

O artık senin “özel Tanrı”ndır, artık O “sana özel bir Tanrı”dır..

Sen de "kazandığın" nimetleri hoyratça şükrederek tüketirken bir yandan da nerede noksan veya aksayan bir şey varsa O'na hayıflanır durursun. Ne de olsa eksik bırakan ya da yanlış yapan O'dur senin nezdinde.

Öyle ya O'nu sen istediğin gibi yonttun. Nesini beğenmezsen rahatça eleştirebilirsin. Nasıl olmasını istersen öyle konuşturursun. Ne duymak istersen onu söyletirsin. Ne olmasını arzu edersen onu yaratmasını istersin. O'nun iradesi senin egonun altında kalır çoğu zaman!

Kendin için yarattığın özel Tanrı'nın "yetersiz" kaldığını veya bazı konularda iletişim kurma becerisi gösteremediğini düşünürsün. O'na söz geçiremediğini düşündüğün ve belki de torpil(!) gereken bir noktada "özel" beceri ve hünerleri olan "aracılar" senin için hazır beklemektedirler. 

"Aracı" olmayı meslek edinmiş olanlar senin için durumun niteliğine uygun bir çok yol ve yöntemler bilirler. İster yazılı(muska, sihir, büyü vb), ister sözlü(farklı şekillerde okuma, üfürme, telkin, dua vb) olarak senin için uzaktaki Tanrı'n ile özel iletişime geçmek onların çok özel ihtisaslarıdır. Dahası sana o gizemli alemden bir takım "haberler" de verirler. Onlar senin anlamayacağın bir lisanla okur, yazar ve konuşurlar ki bu da "iş"lerini daha efsunlu kılmak içindir. Bir kısmının insanlar üzerinde daha etkili, çoğu kere diğer aracılarla rekabet unsuru olarak kullandıkları "cin"lerden dostları ve hizmetçileri/yardımcıları bile vardır. 

Bir de bu meslek erbabınca (t)üretilmiş bazı "çok özel" zamanlar ve mekanlar vardır. Senin bir insan olarak rutin bir şekilde Tanrı'n ile kuracağın ilişkiyi düzenlemek ve bundan da bir menfaat devşirmek için planlanmış, her devirde ve her coğrafyada farklılaşabilen ayartıcı promosyonlardır bunlar.

Bu aracı taifesi çok çeşitlidir. Kavuklusu var, cüppelisi var, filozofu var, lider olanı var, önder olanı var, seyyid olanı var, alim olanı, profesörü, yaşlısı, genci, eski sürüm, yeni sürüm, sosyetesi, avamı, yazanı, çizeni, okuyanı, üfleyeni ile şimdilerde ekranlarda ve sanal alemde olanı ve daha pek çok. 

Aracıları arada tutmayı istiyorsun. Zira Tanrı'yı uzaklaştıran kendinsin ve O'nun uzakta bir yerlerde durması için arada bir şeyler olmalı. 
Bu da insanın kendi kendine oynadığı çok kurnazca ve bir o kadar budalaca bir oyun!

Atalarından, ebeveyn, akraba, arkadaş, okul vb çevrenden aldığın "Tanrı" hakkındaki bilgi ve birikim kısaca ve öz olarak böyledir.

Gelelim hakikate!

Bir hiç iken bir damla meniden anne rahminde tesadüfen(!) bir çiğnem ete dönüşen sen!

Acziyet ve iradesizlik hallerini ne çabuk unuttun!

Hiç göklere ve dağlara bakmaz mısın?
Ey bir tek atomun parçalanmasındaki gücü ve dehşeti gören bu çağın insanı!
Kim toprağın altındaki tohumları yaran, ölüden diriyi çıkaran?

Görmez misin gecenin ardından sabahı?
Günün içindeki geceyi?
Dünyanın bir yanı sımsıcak yazı yaşarken bir yanında titreten kışı?
Ölüm gibi seni bir nefes ötede bekleyen mutlak sonu da bilmez misin?

Yerden bitenlerin gökten inenlere muhtaç olduğunu görmez misin ey insan?
Güneşin ayla ve yıldızlarla raksına şahitlik etmiyor musun?

Nedir bu dünyada ebedilik beklentisi?
Mal, makam, evlat, şöhret ve şehvet için biriktirdiğin günahları kim saklar güçlü hafızalarda?

Niçin görmüyorsun yanı başındaki mazlumu?
Fakirlik kaderidir(!) değil mi senin yanındaki, yörendeki ve dahi elinin altındakilerin?
Babasının canını alan Tanrı bakar değil mi yetimin yüzüne, bunun için mi elin gitmez onun başını okşamaya?

Tarih de okumaz mısın?
Görmez misin nice haller gelmiş insanoğlunun başına?
Ne krallar, padişahlar, liderler, führerler, başkanlar, halifeler ve dahi peygamberler gelip geçti yerle gök arasından. Hiç biri kalmadı yeryüzünde. Hepsi toprağa karıştı. Unutuldu çoğunun adı bile. 

Ey insan, bu gidiş nereye?
Her insanı sonunda mutlak bir ölümün beklediği bu hayat ne için yaşanıyor ve ne yolda tüketilecek? 

Şimdi bir daha bak senin Tanrı'n nerede?
Nasıl bir Tanrı'ya inanıyorsun?

Ey "İnanmıyorum" diyen kişi, senin de o inanmadığını söylediğin Tanrı'yı çok uzaklara gönderenden tek farkın senin Tanrı ile doğrudan ya da aracılar vasıtasıyla irtibat kurma isteğin yok hepsi bu! 
Sen de başka avuntular bulmuşsun kendine sonu kaçınılmaz olarak ölüme giden hayat yolunda. 
Dön de bir bak içine. 
Neler var neler..
Ne aşklar, ne ideolojiler, ne teknolojiler, ne felsefeler, ne liderler, ne bilimler, ne filmler ve daha neler neler..

"Müslümanım" diyen, "iman ediyorum/inanıyorum" diyenler ise bir kez daha gözden geçirmelidir kendi inancını. 
Neye inandığını, nasıl ve niçin inandığını başkasına izah için değil bilakis kendi kendine açıklığa kavuşturmalıdır.

"Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allah'a ve Peygamber'e olan inancınıza ve O'nun Peygamberi'ne safha safha indirdiği ilahî kelâma ve daha önce indirdiği vahye: Zira Allah'ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Günü'nü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa 136)

Şimdi bir bak inandığını iddia ettiğin senin Tanrı'n Allah mı?

"ALLAH -O'ndan başka ilah yoktur; 
O her Zaman Diridir, 
Bütün Varlıkların Kendi Kendine Yeterli Yegane Kaynağıdır. 
Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. 
Yeryüzünde ve göklerde ne varsa hepsi O'nundur. 
O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? 
O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. 
O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O'dur." (Bakara 255)

"De ki: O Allah birdir.
Her şey her halinde o Allah'a muhtaçtır; O hiçbir şeye muhtaç değildir.
O doğurmamış, doğmamış,
Hiçbir şey O'na denk olmamıştır." (İhlas 1-4)


"Elçi ve O'nunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından o'na indirilene inanırlar: Hepsi, Allah'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: “İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!” derler." (Bakara 285)


Ölümlü, aciz bir insan olarak;
Allah'tan başka kulluk etmeye layık hiç bir varlık olmadığına iman eden,
O'nun için bütün sahte Tanrılara "hayır" diyen,
O'nu iç benliğinde hisseden,
O'na pazarlıksız bir şekilde teslim olan,
ayartıcılardan ve parazitlerden uzak duran
mü'min ve muvahhid  insandır
Allah'a yakın olanlar..

"GERÇEK ŞU Kİ, insanı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz: çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız." (Kaf 16)

Peyami Bayram
21/12/2015, İstanbul






Yorumlar

  1. La ilahe illallahtan,la ilahe illa ente subhaneke ye geçiş...

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yaklaşım ve anlatım.. Kutluyorum...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstikamet ve istikamet açısı

Hürriyet Kasidesi Şiiri ve Çözümlemesi - Namık Kemal

EŞEK ve EŞEKLİK