İRAN İZLENİMLERİM
Dünyanın kuruluş tarihi olarak en eskilerinden(M.Ö. 625)
olduğu halde halen yaşayan belki bir kaç ülkesinden birisi.
1.648.195 km2 lik yüz ölçümü ile Türkiye'nin yaklaşık iki
katı.
77.177.000 nüfusu ile yaklaşık olarak ülkemizle aynı.
Petrol ve doğalgaz gibi çağımızın en önemli enerji
kaynaklarına sahip.
Dahası; bu enerji kaynağı ürünleri ihraç edebilen bir ülke.
Yani bu anlamda dışa bağımlılığı yok, bilakis getirisi var.
Coğrafi konumu ve iklim şartları itibariyle tarım
ürünlerinde de ihracat yapan bir ülke.
Kısacası dünyada çağımızın en önemli iki unsuru olan enerji
ve tarım(gıda) ürünlerinde hiç bir dış bağımlılığı olmadan yaşayabilecek
dünyanın ender ülkelerinden birisi. Bununla beraber diğer önemli bir husus
olarak yeterli su kaynaklarının olduğunu da belirtelim.
Çok uzun bir tarihi geçmişi olan, kökleri Pers
İmparatorluklarına dayanan İran çok önemli bir kültür ve medeniyet havzası aynı
zamanda. Dolayısıyla turizm açısından da çok önemli bir bölge. Bu meyanda müzik, sinema, resim, mimari ve
elbette özellikle edebiyatta çok önemli eserler veren ve sanatçılar yetiştiren
bir ülke İran.
İran'da 1979 yılında İslami devrimi gerçekleştiren kadronun
lideri İmam Ruhullah Humeyni'nin yeri apayrı.
Humeyni 36 yıl sonra hala ülkenin vazgeçmediği bir lider
olarak duruyor.
İran devrimi dini bir söylem ve içerikle isimlendirilmiş ve
biçimlendirilmiş olduğundan İmam Humeyni'nin vefatının ardından makamı boş
kalmamış ve devrimi gerçekleştirenlerden bir başkası, Ayetullah Seyyid Ali
Hamaney İslam Inkılâbı'nın dini lideri olmuş. Bu makam Cumhurbaşkanlığı
makamının da üstündeki bir mollalar heyetinin reisliğidir.
Yani İran'da son karar merciinde bir dini lider bulunuyor.
Tarihteki her devrim gibi İran devrimi de kendi
masal/efsane/mitlerini üretmiş, buna bağlı olarak da tabii ki Humeyni gibi
efsanevi bir kahraman türetmiş.
Humeyni'nin kabri Tahran'da kendi adıyla anılan havalimanına
yakın bir konumda, anlatılan sade yaşantısına zıt, çok büyük bir kompleks
içerisinde, son derece ihtişamlı ve lüks bir yapının içinde bulunuyor.
İran'ın resmi/anayasal ideolojisi Şii İslam ve lideri İmam
Humeyni, O'nun yaşayan temsilcisi ise Ayetullah Seyyid Ali Hamaney.
Rejimin Batı ve özellikle ABD karşıtlığı, İsrail düşmanlığı
ülkenin bütün dünyaca bilinen esas stratejik mihveri.
Bununla beraber İslam ülkelerinin bir çoğu ile de sağlıklı
ilişkileri olduğu söylenemez. Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere bir
çok Sünni İslam ülkesi ile ilişkilerinin sorunlu olduğunu söylemek gerek. Bu
durum İran'ın dünyadaki yalnızlığını bir kat daha artırıyor. Bu sebeple olsa
gerek onlar da batının ve Sünni İslam dünyasının alternatifi olarak Şii
dünyasının liderliğini elde tutma çabasının yanısıra Rusya, Venezuella, Hindistan
ve Çin ile ilişkilerini güçlü tutmaya çalışıyor.
İslam dininin Şii yorumunun genel itibariyle tarihte ilk
ortaya çıkışı siyasi bir tutum olarak görülmektedir. Ancak günümüzde siyasi
duruşun yanında akide ve fıkıh ölçeğinde de çok farklı yorumların olduğunu
söylemek gerekir.
Günümüz dünyasında İslam Dini'nin devlet yönetiminde esas
referans olarak kabul edildiği bir kaç ülkeden birisi olan İran'da sosyal
hayatta sokaktaki insanın karşı karşıya kaldığı en önemli bir kaç konunun
yansımalarını ve bunlarla ilgili gözlemlerimi burada aktarmak isterim.
İlk olarak onlarda "hicab" dedikleri bizde
başörtü/tesettür denilen konu.
İran İslam Cumhuriyeti'nde kadınlar dışarıda başörtülü olmak
zorundalar. Ancak bu örtü sanıldığı gibi baştan ayağa siyah bir çarşaf şeklinde
bir zorunluluk değil. Belki devrimin ilk yıllarında farklı uygulanmış olabilir
fakat şimdiki uygulamada kadınların giyim kuşamında bir batılı ülkeden farkı
başlarının gerisine doğru da olsa bir örtü bulundurmaları ki bu onların saç
rengi ve şeklini gizlemiyor, bir de kısa etek veya şort giyemiyor olmaları.
Bunun dışında kadınların sosyal hayatın içinde siyaset, spor, sanat ve iş
hayatı gibi her yerde aktif ve etkin oldukları bir gerçek.
Dörde kadar evliliğin yasal olduğu İran'da başka İslam
ülkelerinde olmayan farklı bir evlenme(!) şeklinin var olduğunu öteden beri
duyardım fakat İran'da resmen tanındığını öğrendiğimde çok şaşırdım.
Muvakkat/geçici nikah akdi işlemi; Arapça "mut'a" veya Farsça
"sika" denilen bu nikah resmi olarak ve mollalar, yani din adamları
tarafından, belli bir süre belirtilerek ve şahit gerekli olmadan yapılıyormuş.
Dünyanın her yanında ve tarihin her döneminde olan gayri meşru ilişkiye burada
maalesef bizatihi dini "meşruiyet" kazandırılmış.
Diğer bir konu ise faiz. En son açıklanan resmi rakamlara
göre İran'da yıllık enflasyon %7,8 iken bankalar mevduata %20 civarında faiz veriyorlar. Evet bu faiz de bir "İslam
Cumhuriyeti" olan İran'da yasal, yani "meşru". Bu durum
piyasalarda para kıtlığına ve ticarette vadeli alışverişin artmasına,
dolayısıyla hayat pahalılığı yani enflasyonun daha da artmasına sebep
olmaktadır.
Ayrıca dünyanın hemen hemen bütün kapitalist ekonomilerinde
görülen gelir dağılımındaki büyük uçurum burada da derhal göze çarpmakta. Alt
gelir grubu ve onların yaşadığı mekanlar ile üst gelir grubundakiler arasındaki
fark çok belirgin bir şekilde gözlemlenebiliyor. Bir de bu meyanda sokakta
yatan evsizlerin İran ile büyük düşman(şeytan!) ABD'de gördüklerimden bir farkı
yoktu!
Şia'nın mezhebî olarak eleştirisini yapacak bilgi düzeyinde
olmadığımı özellikle belirterek burada bir kaç gözlemimi daha aktarmak isterim.
Daha önce 2007 yılındaki İran seyahatimde Meşhed şehrini iş
gezisi için ziyaret etmiş, bu vesileyle gördüğüm Meşhed'de Oniki İmam'ın sekizincisi olan İmam Rıza'nın
türbesini de görme fırsatım olmuştu. Zaten Meşhed'e giden birinin bunu
farketmemiş olması imkansız. Havalimanına iner inmez İmam Rıza sizi karşılıyor.
Şehrin her yerinde tıpkı Medine'deki gibi "Harem" istikametini
gösteren yön tabelaları sizi türbeye yönlendiriyor. Şii inancında ziyaret
mekanları çok önem arz ediyor. Burası da Şii inancında çok önemli bir merkez.
Benim oradaki en çarpıcı gözlemim insanların İmam Rıza'nın kabrine yönelerek
secde etmeleriydi, tıpkı bizdeki Oruç Baba, Telli Baba veya Eyüp Sultan türbelerinde bazı cahillerin yaptığı gibi.
Şii inancı için bir diğer ziyaret yeri ve en önemlisi ise
Kerbela.
Malum Kerbela peygamberimiz Hz. Muhammed(as)'in torunu, Hz.
Ali ve Hz. Fatıma'nın oğlu Hz. Hüseyin ve ailesinin şehid edildiği yer.
Her yıl şiiler akın akın Kerbela'ya ziyarete ve yas
törenlerine iştirak etmeye gidiyorlar. Muharrem ayının onuncu gününe rast gelen
Kerbela olayı aynı zamanda Şia'nın da miladı hükmünde olsa gerek, dolayısıyla
çok önem atfedilen bir tarih. Bu tarih resmi tatil ve bu günde çok özel anma
merasimleri düzenleniyor.
Öyle ki bu merasimler kırkıncı güne kadar sürüyor.
İşte bu son İran seyahatimin son günü(2 Aralık 2015) "erbain", yani
Hz. Hüseyin ve ailesinin Şehadetinin kırkıncı gününe denk geldi. 10 Muharrem
gibi bugün de resmi tatil. Her kutsal merkezde matem merasimleri düzenleniyor.
Fakat en büyük merasim Kerbela'da. Günlerdir İran televizyonları ve gazeteleri
Kerbela'ya giden iki milyonu aşkın ziyaretçi akınından söz ediyor, dünyanın her
yanından(!) ziyaretçilerle röportajlar yayınlıyor, yollardaki kilometrelerce
uzayan ziyaretçilerin yaya ve araçlı konvoylarını gösteriyorlar. Sık sık dini
lider Ayetullah Seyyid Ali Hamaney'in vaazları ile matem neşideleri eşliğinde
ağlayan insanlar ekranlarda gösteriliyor. Bu şekilde adeta Şia'nın gücünü bütün
dünyaya göstermek istiyorlar, aynı zamanda da Şiilere moral ve güven vermeye
çalışıyorlar. Kim bilir belki de maksat bu sayısal çoğunluğu her yıl daha da
artırarak Sünni dünyanın Hacc'daki büyük
buluşmasına rakip bir karşılık oluşturmaktır.
Şehrin her yanında resmi ve özel binalarda, yollarda
bayraklar ve flamalarda "ya Hüseyin", "ya Fatıma" ibareleri
var. Yanısıra siyah üzerine yazılmış
"Ya Sarullah", yani "ey Allah'ın kanı" anlamına gelen ve
Hz. Hüseyin'in kanına nisbet edilen ifadenin yer aldığı büyük bir bayrağı da
büyük bir meydanda gördüm.
Bunlarla beraber Tahran'ın merkezi bir yerinde çok büyük bir
binanın tüm cephesini kaplayan bir resimde;
Bir tepeye ABD bayrağını diken Amerikan askerleri ve
etrafında ezilerek öl(dürül)müş müslümanlar resmedilmişti. Bu eserde; yakın
zamanda hacda şeytan taşlamada meydana gelen izdihamda ölenlerin çoğu İranlı
olması hasebiyle aslında Suudi Arabistan yönetiminin bunu bilinçli yaptığı ve
bu işte ABD ile işbirliğine gittiği çok sert bir üslupla ifade ediliyormuş. Ne
gariptir ki ben ilk gördüğümde ABD bayrağının ve askerinin etkileyici
muzafferliğini hissettim!
İran: Özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülke.
Uydu anteni yasak, internet kısıtlı, facebook ve twitter
yasak. Dahası mobil iletişim de oldukça sorunlu, mesela uluslararası dolaşımda
iken yabancılara SMS iletişimi dahi neredeyse yok gibi. Kısacası muhalif
görüşlerin dile getirilmesinin önünde çok engel var.
Bütün bunlar ne adına?
Din adına.
İslam adına.
Halbuki İslam dünyasında söz sahibi olmak isteyen, dünyaya
İslam Dini'ni bir model olarak sunmak isteyen İran Yönetimi mesela dünyada çok
az ülkenin sahip olduğu elindeki çok güçlü kaynakları daha verimli kullanarak,
faizi ve olumsuz bütün sonuçlarını kaldırarak öncelikle kendi halkına müreffeh
bir hayat sunabilir, öncelikle dünyadaki diğer müslümanlara bilahare bütün
insanlığa iddia ettiği gibi huzurlu ve müreffeh bir toplum ve devlet modelini
gösterebilirdi.
Tıpkı Sünni İslam inancındaki zenginliği ile meşhur Suudi
Arabistan başta olmak üzere diğer bir çok İslam ülkesi gibi İran da dünyada
zulüm, açlık ve yoksulluk yüzünden göç eden insanların sığınabilecekleri sıcak
bir kucak olamıyor maalesef.
Kısa Ve faydslı bir bilgilendirme olmuş. Teşekkürler.
YanıtlaSilAlpaslan AŞÇI