"Biz" olamayanlar

"Biz" olamayanlar

"Ben"leri biriktirince veya bir araya toplayınca her zaman "biz" olmuyor hayatta.

Kimileri bunun adına parti, grup, cemaat, camia, ümmet, millet, ulus vb adlandırmalar yapsa da bir araya gelen, bir yerde toplanan bütün insan yığınlarının her zaman "biz" olamayacağını bilmek gerek.

Mezun olduğunuz okul arkadaşlarınızla ilgili "bizim arkadaşlar" diyebilirsiniz mesela ama birlikte bir iş yapmak, bir eylem yapmak durumunda "biz" olarak hareket etmeniz çok güçleşir. Aynı apartmanda oturan, aynı sokakta yaşayan, aynı işte çalışan insanlar dahi aynı durumdadır bu anlamda. Hatta daha da ilerisine gidecek olursak aynı ailede bile her fert ayrı bir kişilik olmakla beraber çoğu ailelerde herkes ayrı telden çalar, her fert farklı bir yola gider ve bir aile bile "biz" olarak bir ve beraber hareket edemez.  Herkes kendi yakın çevresine şöyle bir göz attığında bunun gibi örneklerin çok fazla olduğunu görecektir.

Başarı hikayelerini dinlediğimiz kişilerin ferdi başarılarını irdelediğimizde; "biz" olamayan aile, iş, okul vs. gibi ortamlardan kendilerini izole ederek özel bir alana yöneldiklerini ve var güçleri ile bir alanda çalışarak bu başarıyı elde ettiklerini görürüz. Yine aynı şekilde bir grup, hizip, parti veya şirket gibi çok kişinin bir araya gelmesiyle teşekkül eden yapıların başarısında ise "biz" olma, yani aynı ideale inanmak ve aynı hedefe birlikte koşmakla mümkün olabildiğini görürüz. Bir kişinin kişisel başarısı ile bir topluluğun başarısı elbette aynı olamaz.  Bir topluluğun bir kişi gibi hareket etmesi ve büyük bir başarı elde etmesi daha komplike ve zor bir iştir. Bu yüzden bazı şirketler, spor kulüpleri, cemaatler ve ülkeler böyle güçlüdürler. Grubu bir insan gibi düşünürsek; bütün herkesin aynı şeyi görmesi, aynı şekilde düşünmesi, aynı anda ve aynı güçle hareket etmesi, aynı reflekslere sahip olması, aynı performansı göstermesi gerekir. Çok iyi de olsalar yöneticilerle böyle bir grup başarısı sağlanamaz. Bunu sağlayabilmek için de çok güçlü bir iradeye, gruba yön verecek kuvvetli bir rüzgara, sarsılmayan bir karalılıkla istikameti tayin edecek, karizmatik kişiliğiyle gönüllere de girmeyi başarabilen, fertlerin enerjisini ortak hedefe teksif edebilen lidere ihtiyaç vardır. Lider, yöneticiler de dahil grubun tamamına vizyon sağlayan, onları bir misyona sevk edebilen seçkin kişinin adıdır.

Liderlik böyle son derece önemli bir kurumdur ve hiç şakaya da gelmez.

Tarih de bunun gibi çok örneklerle dolu. Baksanıza her zafer bir liderle anılır tarihte.

Türkiye'de bugün maalesef eski tabirle kaht-ı rical(adam yokluğu) sebebiyle lider yetişmiyor ve başarılar bireysel olmaktan öteye gidemiyor. Çünkü tek tip insan yetiştirme projesi hala bizim hem ailede hem de sosyal ve devlet yaşamında vazgeçemediğimiz bir saplantı olarak duruyor. Oysa her insan nev-i şahsına münhasır, yani özgün bir varlık olarak dünyaya gelir ve özgür düşünce ile gelişir. Bizim ülkemizde ebeveynler ve devlet kişiler üzerindeki yoğun baskılarla onun bu yönünü köreltmek için çaba veriyor sanki. 

Ve sonuç; vesayetçi, teslimiyetçi, gölgesinden korkan, girişimcilikten uzak, taklitçi, tembel, sabırsız ve ümitsiz bir nesil. 

Bunun üstüne bir de çağın getirdiği hız ve haz tutkusu maalesef kaliteli insan yetiştirmemizin önündeki en büyük engeller olarak önümüzde durmaktalar.

Lider kişilikler ancak kaliteli insanlardan çıkar. Ülkemizin en küçük firmasından spor kulübüne, ordusundan siyasi partisine kadar her alanda ihtiyaç duyduğu kaliteli insan ihtiyacı önce ailedeki temel ahlaki eğitimle başlar sonra diğer eğitim safhaları gelir. Başarılı bireyler yetiştirmek için gençlerin kişiliklerine saygı duyarak, özgünlüğünü bozmadan, özgürlüklerini kısıtlamadan ama gerçek hayatın içinde, dinamik, manevi yönden gıdasını eksik bırakmadan; okuma, öğrenme ve araştırma sevdasıyla yetiştirmemiz gerekmektedir. Bunun için kesinlikle bir ideal, bir ülkü, bir mefkûre verilmeli gençlere. Belirli bir hedefi olmayanlar için yolculuğun da bir anlamı yoktur. Aynı hedefe ulaşabilmek için emek sarf edenler takım ruhunu, birlik şuurunu canlı tutanlardır. Böyle birlikteliklerde ‘ben’ler ortadan kalkar ve herkes ‘biz’ şuuruyla hareket eder. İşte bu yolun ve böyle bir yolculuğun ulaşacağı yer insana gerçek mutluluğu verir.  Ayrıca din, dil, ırk veya bölge farkı ortadan kalkar ve elde edilen sonuç tüm insanlık için fayda sağlar. 

En başta sevgiyle ve ilgiyle...

Peyami Bayram
19/05/2015
İstanbul





Yorumlar

  1. İnsanların ortak bir yaşamı sürdürmeleri "biz" olmalarını gerektirmiyor dediğiniz gibi. Apartmanlar, okullar, iş yerleri, hatta evin içi bile insanları bir araya getiremez. Ancak inanç insanların bir bütün olarak hareket edebilmesine vesiledir.

    YanıtlaSil
  2. Evet, haklısınız inanç en önemli birleştirici etkendir. Ancak insanların aynı şeye inandıklarını söylemeleri ile inandıklarının hakikatte aynı olup olmadığı ayrı bir konudur. İslam toplumlarına baksanıza sünni, şii, klasik, modern, tasavvufi, selefi ve daha pek çok sayamayacağımız farklı mezhep, yorum, ekol, fırka, parti, tarikat gibi bölümlere ayrılmış vaziyette. Buradan ben şu sonucu çıkarıyorum; insanlar hangi çağda ve hangi inançta olursa olsun güçlü liderlerin etrafında toplanıyorlar. Bu lider ne kadar güçlü bir söylem, güçlü bir irade ve toplumla kaynaşan bir yol ve yöntem çizerse onun liderliği uzun ömürlü olur ve etrafa da yayılır. Yani tek başına inanç bir içsel ve kişisel devrim yapabilir kişi bazında fakat toplumların "biz" olabilmesi için yeterli olmaz. Ortak bir yaşamı sürdürebilmek için "biz" olmak gerektiğini savunmadım. Toplumsal olarak büyük başarılar elde etmek için "biz" olmanın gerekliliği üzerinde durmaya çalışmıştım bu yazıda.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstikamet ve istikamet açısı

Hürriyet Kasidesi Şiiri ve Çözümlemesi - Namık Kemal

EŞEK ve EŞEKLİK