Belki de soruyu şöyle sormalı: Neden ülkenin yarıya yakını mevcut cumhurbaşkanını istemiyor?
14 Mayıs 2023’te Türkiye 13ncü Cumhurbaşkanını ve TBMM’nin yeni üyelerini seçmek için sandığa gitti. Bu seçimde 21 yıldır iktidarda olan Ak Partinin ve dolayısıyla Cumhur İttifakının adayı yine cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olurken muhalefetin büyük kanadı olarak ortaya çıkan Millet İttifakının adayı ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Muhalefet açısından bakınca 21 yıllık iktidarın ardından yüzü eskimiş, yıpranmış ve pek çok hatalarıyla malul olan iktidarın çeşitli kesimlerden yükselen itirazlar eşliğinde bu seçimi kaybetmesi kaçınılmaz gözüküyordu. İktidar açısından ise muhalefetin gittikçe güçlenen dip dalgasına nasıl bir plan ve projeyle karşı konulacağı telaşı vardı ilkin. Muhalefetin adayının kim olacağı bu açıdan iktidar için çok önemliydi. Erdoğan'ın karşısına çıkacak adayın kim olacağı ve bu adayı destekleyecek ittifakın nasıl bir kompozisyonu olacağı çok önem arz ediyordu. Dolayısıyla Erdoğan'ın ve karşısındaki adayın seçmenleri de buna göre vaziyet alacaklardı biraz da.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı 2018 seçimlerinde siyaset dışından getirilen bir adayın başarısızlığının görülmesinin yanında başka etkenlere de dayanıyor şüphesiz. Görülen veya benim anladığım o ki; sağ muhafazakar kitlenin karşısına sol sosyal demokrat adayla çıkılması gerektiğine karar verilmiş. Bunun için de muhalefetin en büyük partisinin lideri sayın Kılıçdaroğlu tercih edilmiş.
Bu tabloyla gidilen seçimde iktidarın başka hiçbir alternatif aday üzerinde düşünmeden doğrudan sayın Erdoğan'ı tercihinin sebebi de liderdeki karizmaya ve özgüvene dayalı olduğunu düşündürüyor.
Peki AK Parti ve MHP kadrolarında ve özellikle seçmeninde seçim süreci başlarken nasıl bir ruh hali vardı?
21 yıllık yorgun bir iktidar ve yüzü eskimiş siyasetçilerin özellikle bazı genç seçmende oluşturduğu bıkkınlık, bezginlikle beraber yenilik arayışı içten içe iktidar yanlılarını tedirgin ediyor ve kaybetmenin korkusunu ciddi olarak yaşıyorlardı. Buna karşılık muhalefet blokunun şekillenmeye başlamasıyla durum biraz değişti. HDP'nin Millet İttifakı'nı desteklemesi, Kandil'deki terörist unsurlardan destek açıklamaları gelmesi, FETÖ mensuplarının da açık ve aleni şekilde Erdoğan karşısında toplanması iktidarın, yani Cumhur İttifakı'nın elini güçlendirdi.
Ancak muhalefet elindeki bütün vasıtalarla iktidara hukuksuzluk, yolsuzluk, kamu malının çarçur edilmesi, mutfaktaki yangın, geçim sıkıntısı gibi sokaktaki insanın yakınmaları ile yüklenmeye devam etti.
Erdoğan'ın yerli ve milli üretim, kalkınma, yollar, köprüler, savunma sanayii gibi hizmetler başta olmak üzere kullandığı enstrümanlarla Türkiye'nin beka sorununu ön plana çıkararak seçmenlerden oy talep etmesi, buna karşın muhalefeti de ötekileştirerek terör örgütleri PKK ve FETÖ ile işbirliği suçlamaları öyle gözüküyor ki bir kesim üzerinde hiç etkili olmamış ve belki tepkiselliğe bile neden olmuş.
Erdoğan'ın yönetim tarzında güçlü ve karizmatik lider figürünün öne çıktığını herkes görüyor. Bu tarz yönetim Türk aile geleneğinde, yani neredeyse her evde halen yaşıyor olmasıyla beraber modern yaşamın fiilen değilse de zihnen her kesimin içine sonuna kadar girdiğini dolayısıyla kendinde olanı iktidarda, liderde görmek istemeyen yeni bir nesil olduğu gerçeği göz ardı edilmemeliydi.
İktidar olmanın imkanları ve avantajları sonuna kadar kullanılırken benzer imkan ve kabiliyetin adalet sisteminde eksik bırakılması, hukukun üstünlüğü prensiplerinin yeterince hayata geçirilmemesi muhalif olmak için yeterliydi pek çok seçmen nazarında.
Yüksek kira artışları, artan enflasyon ve özellikle diplomalıların işsizlik sorunu gençlerin önemli bir kesiminde iktidara karşı duruşa sebep olmuştur.
Muhalefete PKK ve FETÖ ile işbirliği suçlaması yapılırken geçmişteki Kürt açılımı ve Fetullah ile yakın ilişkiler konusu bir kesimin cevabını bulamadığı ve eleştirmeye devam ettiği hususlar olarak öne çıkmış ve bu da o kesimin Erdoğan'a oy vermemesinde etkili olmuştur.
Sığınmacı sorunu kuşkusuz bu seçimin en önemli gündem maddelerinden biri olmuştur. Bilhassa Suriye iç savaşının çıkmasının ardından Türkiye'ye gelen düzensiz göçmenler başta olmak üzere Afganistan, İran ve Irak'tan da gelenlerle birlikte Türkiye'nin her yanında, özellikle de büyük şehirlerde göçmenlerin günden güne artışı halkın büyük çoğunluğunu rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır. Bu tabloyu ensar-muhacir denklemiyle artık muhafazakar kitleye bile anlatamayan iktidarın bu sorunun çözümü için somut adımlar atmadığı ve hatta bir projesinin dahi olmadığını düşünen geniş bir kitle bulunmaktadır. Bununla beraber önceleri 250.000, şimdiyse 400.000 dolarlık gayrimenkul alan yabancılara vatandaşlık verilmesi de yine iktidarın en çok eleştirildiği konuların başında gelmektedir. Üstelik iktidar tabanını milliyetçi muhafazakar kesim oluşturmaktayken ve ülkenin bekası konuşulurken bu konuların üstünün örtülmesi veya çözümünün ertelenmesi iktidara önemli ölçüde oy kaybettirmiş gözüküyor.
Üzerine gidilmeyen yolsuzluklar, imar affı ve liyakatsiz atamalar en çok eleştirilen ve bundan da ötesi vebali büyük olan konulardır. Bu hususta da Erdoğan'ı affetmeyen bir kesim vardı, bunlar da oy vermeyenlerin arasındadır muhakkak.
Son olarak Erdoğan'ın 21 yıllık iktidar tecrübesiyle toplumun tüm kesimlerini daha kapsayıcı, bütünleştirici, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden kucaklayıcı bir dil kullanması beklenirdi. Bilakis kendi kitlesi dışındakilere sıcak ve somut karşılık vermediğini düşünen azımsanmayacak bir kitlenin de Erdoğan'a oy vermediği anlaşılıyor.
Ülkeyi ve milleti ilgilendiren bir fikrin, bir eylemin tek bir tarafı yoktur, pek çok tarafı vardır. Doğru kararlar almak ve doğru adımlar atmak için eleştiriye, yani muhalefete ihtiyaç vardır. Muhalefet doğru, yerinde ve zamanında eleştiri yapma yetisidir. Fırsat kollayarak yeri geldiğinde iktidarı düşürme ve düşene bir tekme de ben atayım düşüncesinde olmak değildir, bilakis muhalefet ettiğinin düştüğü yerden görevi devam ettirebilmek için her an iktidara hazır olma bilinciyle yapılırsa ülkeye ve millete faydası olur. İyi bir muhalefetin ülke yönetimi için çok önemli olduğu bir gerçek. İktidara oy vermemek muhalefetin sadece bir anlık boyutudur. Muhalif seçmenlerin ve partilerin esas görevi seçimden sonra başlar; söylem ve iddialarının peşine ciddiyetle düşerlerse hem ülkenin daha iyi ve millete faydalı yönetimine katkı sağlamış olurlar hem de bir sonraki seçim için şimdiden bilfiil hazırlık yapmış olurlar.
Milletimizin sağduyusu ve kollektif aklıyla kendilerine iktidar veya muhalefet görevi verilmiş olan her iki tarafa da ülkemize ve insanımıza hayırlı hizmetler yapmayı ve kalıcı güzel eserler bırakmalarını diliyorum. Zira her zaman söylediğim ve kesinlikle inandığım şudur;
Türkiye Cumhuriyeti dünyanın umududur ve Türk tüm dünya mazlumları için beklenendir.
Peyami Bayram
31 Mayıs 2023
Arnavutköy, İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.