Dört Soruya Cevap
Dört Soruya Cevap
Epey zaman oldu, Facebook'ta "Büyük Sorular" başlığı ile dört soru paylaşmıştım. Şimdi bu dört soruya benim cevap/yorumumu burada paylaşmak istiyorum. Önce soruları tekrar okuyalım.
Büyük Sorular
1. Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar aynı ortak kaynaktan,
yani Allah'tan gelen vahiyle beslendikleri halde neden bugün farklı farklı
dinler haline gelmişlerdir?
2. Yukarıdaki soruya paralel olarak, Allah Hz. Musa'ya,
Hz. İsa'ya ve Hz. Muhammed'e farklı kitaplar/dinler mi gönderdi? Eğer öyle ise
neden? Bu Allah'ın tevhidine(birliğine) uygun mu?
3. Müslümanlar bütün peygamberlere ve kitaplara iman
ettiklerine göre sapmış ve sapıtmış olduklarına inandıkları Yahudi ve
Hristiyanların tahrif edilmiş kitaplarına nasıl iman ediyorlar?
4. Bir tek ortak kitaba(Kur'an-ı Kerim) inandıkları
halde 1,5 milyar nüfuslu 15 asırlık İslam alemi neden bugün pek çok konuda
farklı düşünce ve yaşam tarzlarını bünyesinde barındırıyor ve hatta
birbirlerinin acımasızca kanlarını döküyorlar?
Bu sorular veya buna benzerleri eminim birçoğumuzun aklını da kurcalamıştır. Ben
şahsen bunlar gibi bir çok sorunun cevaplarını Allah'ın izniyle Kur'an-ı
Kerim'de buldum. Pek tabii bir çok ilim insanının tercüme ve telif eserlerinden
faydalanarak. Burada sorduğum dört önemli soru aslında birbirleri ile son
derece ilişkilidir. Bu yüzden belki cevapları da tek başlık altında toplamak
daha doğru olur.
Şimdi yukarıdaki soruların cevabına temel oluşturan
ayetleri okuyalım.
Bismillahirrahmanirrahim
159- İndirdiğimiz açık delilleri ve doğru yolu kitapta
insanlara açıkladıktan sonra onu gizleyenler.. İşte onlara hem Allah lanet
eder, hem de lanet edenlerin hepsi lanet eder.
160- Ancak tevbe edenler, hallerini düzeltenler ve onu
açıklayanlar müstesna. Bunların tevbelerini kabul ederim. Tevbeleri kabul eden,
bağışlayan benim!
161- İnkar edip, o halde ölenler var ya işte Allah’ın,
meleklerin insanların hepsinin laneti onlaradır.
162- Onlar lanette temellidirler. Onlardan azap
hafifletilmez ve onların yüzlerine bakılmaz.
163- İlahınız tek bir ilahtır. Rahman ve Rahim olan O
Allah’tan başka ilah yoktur.
164- Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün
birbiri ardınca gelmesinde, insanlar için faydalı olan şeylerde, denizde yüzen
gemilerde, Allah’ın gökten indirip de kendisiyle ölümünden sonra yeryüzüne
hayat verdiği ve her türlü canlıyı orada yaydığı suda, rüzgarı dilediği yöne
sevk edişinde ve gökyüzü ile yeryüzü arasında emre tabi olan bulutlarda, aklını
kullanan bir topluluk için ayetler vardır.
165- İnsanlardan kimi, Allah’tan başka eşler tutarlar.
Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenlerin ise, Allah sevgisi her
şeyden üstündür. O zalimler, azabı görecekleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a
mahsus olduğunu ve Allah’ın da şiddetli azap sahibi olduğunu bir bilseler...
166- O zaman, görecekler ki peşlerine düşülüp gidilenler,
kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşmışlardır. Azabı görmüşler, aralarındaki
bağlar da parçalanıp kopmuştur.
167- Onların peşlerinden gidenler: -Keşke bizim için
dünyaya bir daha dönüş olsaydı da, onların bizden kaçtıkları gibi biz de
onlardan kaçsaydık derler. İşte Allah, onlara yaptıklarını böyle pişmanlıklar
halinde gösterecektir ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
168- -Ey insanlar, Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden
yiyin. Şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır.
169- Muhakkak size, kötülüğü, ahlaksızlığı ve Allah’a
karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
170- Onlara, Allah’ın indirdiğine uyun denilince: -Hayır,
biz, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız, derler; ya ataları bir şeye akıl
erdiremeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?
171- Allah’a nankörlük edenlerin hali, çobanların
çağırdığı fakat, onun bağırıp çağırışından başka bir şey işitmeyen hayvanların
durumu gibidir. Onlar, öyle sağır, dilsiz ve körlerdir ki akıllarını
kullanmazlar.
172- -Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdığımız temiz
şeylerden yiyin ve eğer gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, ona
şükredin.
173- Allah, size ölüyü, kanı, domuz etini, bir de
Allah’tan başkası için kesileni haram kıldı. Bununla beraber, mecbur kalanın,
taşkınlık etmemek, aşırı gitmemek şartıyla bunlardan yemesinde bir günah
yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcı ve esirgeyendir.
174- Allah’ın indirdiği kitaptan, bir şeyi gizleyip, onu
az bir pahaya satanlar, işte onlar, karınlarına ateşten başka bir şey
doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla konuşmayacak ve onları temize
çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
175- Onlar doğru yolu bırakıp sapıklığı; mağfireti
bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Ateşe karşı ne de sabırlıdırlar.(!)
176- (Bu azabın sebebi şudur:) Allah, kitabı şüphesiz hak
olarak indirmiştir. O kitapta ihtilafa düşenler elbette haktan uzak bir ayrılık
içindedirler.
177- -Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne döndürmeniz iyilik
değildir. Fakat iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve
peygamberlere iman eden, malını sevgisine rağmen; akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yolculara, dilencilere, kölelere ve esirlere veren, namazı dosdoğru
kılan, zekatı veren, sözleştikleri zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda,
hastalıkta ve savaşta sabredenlerin durumudur. İşte sadıklar ve muttakiler
onlardır.
Bakara Suresi(159-177)
Yukarıdaki ayetlerden gayet net bir şekilde anlaşılıyor
ki Allah insanlarla elçileri aracılığıyla direkt iletişime geçiyor. Allah'ın o
özel ve seçkin kulları(peygamberler) da biz insanlara O'nun emirlerini eksiksiz
ve en doğru şekilde, yani kelimelerini bozmadan ve bizzat yaşayarak tebliğ
ediyorlar. Bugünkü anlamda yaşadıkları toplumların genellikle en radikal ve
devrimci önderleri olan Allah'ın elçileri dönemin muktedirleri tarafından kimi zaman
hapis, kimi zaman sürgün hatta kimisi de öldürülerek cezalandırılmışlar. Genellikle
yaşadıkları toplumun ekserisi tarafından horlanmışlar, aşağılanmışlar,
ötekileştirilmişler, hafife alınmışlar, alay edilmişler, küçümsenmişler,
hakarete maruz kalmışlar ve baş edilemeyince çeşitli şekillerde zulme maruz kalmışlardır. Bu seçkin kullar bütün baskı ve zulümlerden yılmadan Allah'tan
başka bütün otoriteleri reddetme, hak, adalet ve ebedi barışa davetlerine
karşılık kimi zaman aile fertlerinden dahi taraftar bulamamışlardır. Mamafih
bugüne kadar uzanıp gelen peygamberlerin takipçilerinin durumu bizim
sorularımızın çerçevesini oluşturuyor.
Bugün dünyada ilahi dinler olarak bilinen
Musevilik(Yahudilik), Hristiyanlık(İsevilik) ve Müslümanlık(İslam) aynı aşkın
Allah'a inandıklarını söyler. Üç dinin de Allah tarafından gönderilmiş kutsal
kitapları ve onu tebliğ eden Allah'ın elçileri (peygamberleri) vardır.
Aralarında mahiyet ve şekil farkları olsa da genel anlamda böyledir. Ancak esas
sorun ve yukarıdaki sorular da bundan sonra başlıyor.
Allah'ın emirlerini tebliğ eden peygamberler her insan
gibi bir süre o toplumla birlikte yaşadıktan sonra vefat edip dünyadan ve
dolayısıyla da yaşadıkları toplumdan ayrılmışlardır. Allah'ın insanlığa son
mesajı olan Kur'an hariç diğerleri yani Tevrat ve İncil o kitapların
tebliğcileri Hz. Musa ve Hz. İsa'nın vefatından sonra bir çok değişikliklere
uğratılmış ve Allah kelamı olmaktan çıkıp kısmen Allah'ın kelamını muhafaza
etse de insanların yazdığı bir metin haline dönüşmüştür. Ne gariptir ki bu
mesajı değiştirenler bizzat Tanrı elçisinin yakın arkadaşları ve/veya bu yakın
arkadaşlar doğrudan ya da dolaylı olarak bu değişikliği yapanların dayanakları
olmuşlardır. Böylece ilahi mesaj insan elinde şekil değiştirmiş ve diğer bütün
kurumları ile beraber "din adına" hareket eden "din
adamları"nın dünyalık menfaat sağlama aracı haline dönüşmüştür. Yahudilik
ve Hristiyanlık işte bu yüzden yüzyıllarca toplumların geri kalmasına ve
"din adına" katliamlara ve savaşlara sebep olmuştur. Haçlı seferleri
yine aynı "kutsal" ilkeler için yapılmış, sonrasında kendi
aralarındaki mezhep çatışmaları ve nihayetinde rönesans ve reform hareketleri ile "din adamları" doğrudan devlet idaresindeki etkinliklerini kaybetmişlerdir.
Gelelim bizim tarafa: peygamber Hz. Muhammed hayatta iken
bir safta olanlar O'nun vefatının ardından karşı cephelere geçmişler ve ilk
ihtilaflar başlamıştı. Sonraki yıllarda ise yaşayan ve yaşatılan bir
gelenek(buna sünnet de denilir) ile beraber bir de rivayet kültürü(hadis
külliyatı) gelişmeye başlamıştır. Böylelikle Allah'ın son mesajının inananları
farklı gruplara ve hiziplere ayrılmışlardır. Bunların kimi itikadi, kimi
siyasi, kimisi de hukuki(fıkhi) mezhepler olurken yine bu grupların kendi
içlerinde farklı ekolleri(tarikat, cemaat vb. ) ortaya çıkmıştır. Böyle olunca
tek bir kitaba inanan fakat onlarca farklı mezhep, cemaat, tarikat vs. olan
müslüman dünyada gerçekte birlik(tevhid) olan İslam'ın özü bir takım
ayrıntılara kurban edilmiştir.
Aslında Allah'ın insanlığa elçileri vasıtasıyla
gönderdiği ilahi mesaj temel ilkeler olarak ilk insandan beri hep aynı olduğu halde yukarıda da
belirttiğimiz gibi resullerin peşinden gelenler tam da onların ortadan
kaldırmaya çalıştığı şeyi yani birlik ve dirlik düzeni(tevhid)in karşıtı olan
kaos(şirk) düzenini kurmuşlardır. Niçin mi? Çünkü tevhid yani birlik ve dirlik
düzeninde aracılara yer yok, hayal ve hikaye satıcılarının pazarlayacağı
malzemeye müşteri yok, dolayısıyla asıl maksat olan bunlardan elde edilecek dünyalık maddi menfaatler de
olamayacaktır. Böyle olunca hayattayken resullerin en yakınında olanların bir
kısmı dahi onların ardından hemen eski hurafe ve batıl düzenini yeni mesajın
ambalajıyla tekrar pazara sürmüşlerdi. Bunun en bariz örneği Hz. Musa'nın
kıssasında geçen Samiri'nin ibretlik hikayesidir ve şüphesiz Allah bu
hikayeciği bize boş yere anlatmamıştır. Allah insanlara ne İsacı(Hristiyan) ne
de Musacı( Musevi/Yahudi) olun dememişti. Tıpkı Muhammedci olun demediği gibi.
Elbette bu tahrif edilmiş dinin pazarlamasını yapanlar pazarda bol miktarda alıcı
bulmuşlardır daima. Çünkü şeytan "dosdoğru yolun üzerine oturacağım"
dememiş miydi?
Şimdi burada sormak gerekiyor:
Allah'ın insanlığa son mesajı olan Kur'an-ı Kerim değiştirilmemiş olduğuna
göre ve bu kitabın ilahi ilkeleri bütün insanlığı barış ve esenlik altında
toplamaya amir olduğu halde niçin bugün bu Kitab'a iman edenlerin bir kısmı birbirleri ile çatışma halindedirler?
İşte bütün meselenin özü burada. Yukarıda kısaca değindiğimiz Hz.
Muhammed'den önceki resullerin başına gelenler farklı bir şekilde Allah'ın son
elçisi Hz. Muhammed'in vefatından bir süre sonra onun mesajının başına da
gelmiştir. Yalnız bir farkla ki; Allah'ın vaadi gereği son elçiye gönderilen
ilahi mesajın aslı yani Kur'an-ı Kerim bizzat onu gönderen alemlerin Rabbi Allah
tarafından korunmuştur. Aslı korunmuş olsa da farklı gerekçelerle bu asıl
mesajın yanına bir takım kitaplar ve/veya sözler iliştirilmiştir maalesef. Hatta o hale
getirilmiş ki ilahi mesajın aslı kendisini "apaçık, anlaşılır" olarak
tanıtmasına ve tanımlamasına rağmen önüne bir takım manialar
konularak insanların Kuran'a ulaşması adeta engellenmiştir. Böylelikle Kuran'ın
yanına iliştirilmiş olan kitaplar/sözler kasıtlı ya da değil onun önüne geçmiştir. Bu suretle apaçık ve ilk vahyedildiği haliyle Kuran elimizde olmasına rağmen adına ne denirse densin bazen birbirine benzer ve bazen de birbirinden tamamen farklı olmak üzere yeni yol ve yöntemler meydana gelmiş oldu.
Allah'ın Kuran'da ehli kitap olarak tanıttığı önceki mesajların inananlarının akıbetlerini ibret için göstermesine de aldırış etmeyen ve kitabı(Kur'an) oku(t)mayan zevatın marifetiyle- Allah'ın orijinal, bozulmamış mesajı ortada dururken insanların onu bırakıp Kuran'a paralel bazı kitapları ve/veya sözleri onun önüne geçirmeleri önceki peygamberlerin bağlılarının durumundan farklıdır. Zira onlar kitabın aslını değiştirmiş, tahrif etmişlerdi. Son mesajın tahrifçileri ise kitabın aslını bir tarafta tutarken ona paralel başka kitaplar yazarak indirilen dinin yanına uydurulan dini yerleştirmişler. Bu da yetmemiş Kuran'ı ilke ve ana fikir olarak tamamen rafa kaldırmış yerine kendi uydurduklarını geçirmişlerdir.
Maalesef ki hiç kimse Kuran'ı dışladığını falan söylemiyor, bilakis herkes her şeyi Kur'an için, Allah için yaptığını iddia ediyor.
"Akleden kalple" Kur'an-ı Kerim'i hayat(ın)a aktarmaya çalışanlardan olmak dilek ve temennisiyle..
Peyami Bayram
20/11/2015
Allah'ın Kuran'da ehli kitap olarak tanıttığı önceki mesajların inananlarının akıbetlerini ibret için göstermesine de aldırış etmeyen ve kitabı(Kur'an) oku(t)mayan zevatın marifetiyle- Allah'ın orijinal, bozulmamış mesajı ortada dururken insanların onu bırakıp Kuran'a paralel bazı kitapları ve/veya sözleri onun önüne geçirmeleri önceki peygamberlerin bağlılarının durumundan farklıdır. Zira onlar kitabın aslını değiştirmiş, tahrif etmişlerdi. Son mesajın tahrifçileri ise kitabın aslını bir tarafta tutarken ona paralel başka kitaplar yazarak indirilen dinin yanına uydurulan dini yerleştirmişler. Bu da yetmemiş Kuran'ı ilke ve ana fikir olarak tamamen rafa kaldırmış yerine kendi uydurduklarını geçirmişlerdir.
Maalesef ki hiç kimse Kuran'ı dışladığını falan söylemiyor, bilakis herkes her şeyi Kur'an için, Allah için yaptığını iddia ediyor.
"Akleden kalple" Kur'an-ı Kerim'i hayat(ın)a aktarmaya çalışanlardan olmak dilek ve temennisiyle..
Peyami Bayram
20/11/2015
İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.