ÖLÜMSÜZLÜK
Ölüm; her zaman soğuk ve ürkütücü, bazen korkutucu ve çoğunlukla itici gelen bir kelimedir biz insanlara.
İnsanların çoğu ölüm hakkında konuşmak, hatta düşünmek dahi istemezler.
Buna rağmen dünyada yaşayan her akıl sahibi insan bir gün mutlaka ölümle buluşacağını bilerek yaşar. Bu bilgi insanda doğal ve fıtri olarak bulunur. Ayrıca akıl sahibi insanlar yine bilirler ki dünya hayatı zaman ve mekan konusunda çok farklı tercihler sunarken ölüm konusunda böyle bir tercih hakkı bırakmamıştır. Yani hiç kimse ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilme şansına sahip değildir. Belki de buna şanssızlğı demeliyiz. Nitekim düşünsenize böyle bir bilgiye sahip olmak insanı ne hale getirir. Evet, kesinlikle bu konuda bilgi sahibi olmamak hayatın gereklerindendir diyebiliriz.
Ölüm, insanların hayatta karşılaşacağı en kat'i ve kaçınılmaz bir gerçektir.
Belki de biz insanlar gerçeklerle karşılaşmayı arzu etmediğimiz için ölüm bahsini düşünmek ya da konuşmak istemeyiz.
Ölümün bizatihi yaşanacak bir gerçek olmasının yanında ölümün ardından vuku bulacak olaylar da çıplak gerçekliğe dair başka bir mesele olarak durur zihnimizin bir köşesinde.
Ölüm sonrası ile ilgili kuşku ve korkular sadece inanan insanların ahiret inancı ile ilgili değil, dünyadan ayrılırken terk edilen veya geride bırakılanlarla da ilgilidir. Belki inançlı insanlarınki de dahil korkular çoğu kere burası ile alakalıdır.
Nitekim insanların çoğunluğu "şimdi ve burada" olanı duyumsar, ister ve arzular.
"Öte(ki)"yi veya"ahir(et)/sonra"yı düşünmek bir erdemliliktir şüphesiz. Erdemli insanların endişeleri ve beklentileri ise ölümle sınırlanmaz. Çünkü onlar ölümsüzce yaşarlar ve ölümsüz eserler bırakırlar.
Bakalım tarihe, bakalım çevremize;
Kimler yaşıyor?
Kimlerin eserleri yaşıyor?
Kimler ölü?
Ne diyor Yunus Emre:
"Ölen beden imiş, aşıklar ölmez!"
İnsanların çoğu ölüm hakkında konuşmak, hatta düşünmek dahi istemezler.
Buna rağmen dünyada yaşayan her akıl sahibi insan bir gün mutlaka ölümle buluşacağını bilerek yaşar. Bu bilgi insanda doğal ve fıtri olarak bulunur. Ayrıca akıl sahibi insanlar yine bilirler ki dünya hayatı zaman ve mekan konusunda çok farklı tercihler sunarken ölüm konusunda böyle bir tercih hakkı bırakmamıştır. Yani hiç kimse ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilme şansına sahip değildir. Belki de buna şanssızlğı demeliyiz. Nitekim düşünsenize böyle bir bilgiye sahip olmak insanı ne hale getirir. Evet, kesinlikle bu konuda bilgi sahibi olmamak hayatın gereklerindendir diyebiliriz.
Ölüm, insanların hayatta karşılaşacağı en kat'i ve kaçınılmaz bir gerçektir.
Belki de biz insanlar gerçeklerle karşılaşmayı arzu etmediğimiz için ölüm bahsini düşünmek ya da konuşmak istemeyiz.
Ölümün bizatihi yaşanacak bir gerçek olmasının yanında ölümün ardından vuku bulacak olaylar da çıplak gerçekliğe dair başka bir mesele olarak durur zihnimizin bir köşesinde.
Ölüm sonrası ile ilgili kuşku ve korkular sadece inanan insanların ahiret inancı ile ilgili değil, dünyadan ayrılırken terk edilen veya geride bırakılanlarla da ilgilidir. Belki inançlı insanlarınki de dahil korkular çoğu kere burası ile alakalıdır.
Nitekim insanların çoğunluğu "şimdi ve burada" olanı duyumsar, ister ve arzular.
"Öte(ki)"yi veya"ahir(et)/sonra"yı düşünmek bir erdemliliktir şüphesiz. Erdemli insanların endişeleri ve beklentileri ise ölümle sınırlanmaz. Çünkü onlar ölümsüzce yaşarlar ve ölümsüz eserler bırakırlar.
Bakalım tarihe, bakalım çevremize;
Kimler yaşıyor?
Kimlerin eserleri yaşıyor?
Kimler ölü?
Ne diyor Yunus Emre:
"Ölen beden imiş, aşıklar ölmez!"
Peyami Bayram
28 Aralık 2014
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.