"Hiç tanıdığım gibi değilmiş."
Bu ifadeyi onlarca "tanıdığım" için kullanmışımdır bu yaşıma kadar.
Muhtemeldir ki aynı ifadeyi bir çok kişi benim için de kullanmıştır zaman zaman.
Biz insanlar yeni tanıştığımız veya öteden beri tanıdığımız insanlar için derhal bir kanaat geliştiririz.
Tıpkı bir öğretmen gibi o kişiye farklı konularda notlar veririz.
Kimini bazı derslerden/konulardan sınıfta bırakır, kimini de doğrudan bir üst sınıfa geçiririz.
Hatta derhal takdirname verdiklerimiz vardır.
Bazılarını ise tasdiknameyle okuldan/çevremizden uzaklaştırırız.
Bu gayet doğal bir süreçtir elbette,
bunda garipsenecek bir durum yok tabii ki.
Ancak sorun da burada başlıyor.
Nasıl mı?
Öncelikle insan ilişkileri yakınlaştıkça çok yönlü bir hal alır.
Bir kaç kez görüştüğümüz veya farklı ortamlarda karşılaşmadığımız kişilerle olan ilişkiler yeterli veri sağlamaz ölçme ve değerlendirme için.
Örneğin iş çevresinden tanıdığımız birinin aile çevresindeki tutum ve davranışları bize yabancıdır.
Aynı şekilde tatilde tanıştığımız bir kişinin de kendi yerleşik olduğu mekanda ve gündelik hayatındaki tutum ve alışkanlıkları farklılıklar gösterebilir.
Hani günlük yaşantımızda kullandığımız bazı tanımlamalar vardır; okul arkadaşı, asker arkadaşı, iş arkadaşı, mahalle arkadaşı, çocukluk arkadaşı veya akraba, komşu, eleman, patron, hısım, aile dostu gibi.
Aslında bu sözcükler bile çok şey ifade ediyor. Bu tanımlamalar o kişiyle olan ilişkinin sınırlarını da belirlemiş oluyor. Şayet bir çocukluk arkadaşımız hala arkadaşımız değilse o ilişki orada bitmiş demektir.
Bu perspektiften bakınca insan hayatta kendisinden başka hiç kimseye çok yakın olamaz ve yakından tanıyamaz diye düşünüyorum.
Kendi yaptıkları bile insana bazen "bunu ben mi yaptım" dedirtmiyor mu?
Her gün onlarca hata yapan, sonra tekrar yapan sen değil misin?
Başkalarına sıfırları basmak çok kolay değil mi?
Tanımaya önce kendimizden başlamalıyız sanırım.
Dünyayı değiştirmeye çalışanlar kendini değiştiremeyen zavallılardır.
Herkese karne dağıtanlar kendini unutanlardır.
Bence bunlar beyhude işlerdir.
Durgun suya atılan bir taş halka halka yayılır ve kıyıya vuran en sonuncusu en büyük dalgadır.
Bir kıyaya ulaşmasa da suda bir dalga oluşturmak için elimize bir taş alıp atmalıyız.
Belki de o taş kendimiz olup toplumun içine kendimizi atmanın zamanı gelmiştir.
Kendimizle tanışmaya hazır mıyız?
Bu ifadeyi onlarca "tanıdığım" için kullanmışımdır bu yaşıma kadar.
Muhtemeldir ki aynı ifadeyi bir çok kişi benim için de kullanmıştır zaman zaman.
Biz insanlar yeni tanıştığımız veya öteden beri tanıdığımız insanlar için derhal bir kanaat geliştiririz.
Tıpkı bir öğretmen gibi o kişiye farklı konularda notlar veririz.
Kimini bazı derslerden/konulardan sınıfta bırakır, kimini de doğrudan bir üst sınıfa geçiririz.
Hatta derhal takdirname verdiklerimiz vardır.
Bazılarını ise tasdiknameyle okuldan/çevremizden uzaklaştırırız.
Bu gayet doğal bir süreçtir elbette,
bunda garipsenecek bir durum yok tabii ki.
Ancak sorun da burada başlıyor.
Nasıl mı?
Öncelikle insan ilişkileri yakınlaştıkça çok yönlü bir hal alır.
Bir kaç kez görüştüğümüz veya farklı ortamlarda karşılaşmadığımız kişilerle olan ilişkiler yeterli veri sağlamaz ölçme ve değerlendirme için.
Örneğin iş çevresinden tanıdığımız birinin aile çevresindeki tutum ve davranışları bize yabancıdır.
Aynı şekilde tatilde tanıştığımız bir kişinin de kendi yerleşik olduğu mekanda ve gündelik hayatındaki tutum ve alışkanlıkları farklılıklar gösterebilir.
Hani günlük yaşantımızda kullandığımız bazı tanımlamalar vardır; okul arkadaşı, asker arkadaşı, iş arkadaşı, mahalle arkadaşı, çocukluk arkadaşı veya akraba, komşu, eleman, patron, hısım, aile dostu gibi.
Aslında bu sözcükler bile çok şey ifade ediyor. Bu tanımlamalar o kişiyle olan ilişkinin sınırlarını da belirlemiş oluyor. Şayet bir çocukluk arkadaşımız hala arkadaşımız değilse o ilişki orada bitmiş demektir.
Bu perspektiften bakınca insan hayatta kendisinden başka hiç kimseye çok yakın olamaz ve yakından tanıyamaz diye düşünüyorum.
Kendi yaptıkları bile insana bazen "bunu ben mi yaptım" dedirtmiyor mu?
Her gün onlarca hata yapan, sonra tekrar yapan sen değil misin?
Başkalarına sıfırları basmak çok kolay değil mi?
Tanımaya önce kendimizden başlamalıyız sanırım.
Dünyayı değiştirmeye çalışanlar kendini değiştiremeyen zavallılardır.
Herkese karne dağıtanlar kendini unutanlardır.
Bence bunlar beyhude işlerdir.
Durgun suya atılan bir taş halka halka yayılır ve kıyıya vuran en sonuncusu en büyük dalgadır.
Bir kıyaya ulaşmasa da suda bir dalga oluşturmak için elimize bir taş alıp atmalıyız.
Belki de o taş kendimiz olup toplumun içine kendimizi atmanın zamanı gelmiştir.
Kendimizle tanışmaya hazır mıyız?
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.