EĞİTİM-ÖĞRETİM, OKUL-ÖĞRETMEN, VELİ-ÖĞRENCİ
Giriş
Bundan elli yıl önce, 1972 yılında ilkokula başladım. O tarihten beri, yani yarım asırdır ya öğrenci ya öğretmen/eğitici veya veli olarak farklı şekillerde eğitim hayatının içinde oldum.
Öğrenciliğimde hep öğrenme merakı içinde oldum. Bu öğrenme merak ve isteğim hiç bir zaman tükenmedi ve hala devam etmektedir. Çocuklarımın eğitimi için aile içinde eşimle tam uyumlu bir şekilde sevgi temelli, gözleme dayalı, gelenekle bilimsel metodu birleştirerek ve gerektiğinde uzman yardımı alarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Aile dışında ise yine eşimle birlikte okul, kurs, sosyal etkinlikler ve spor gibi alanlarda daima ilgili, araştırmacı, yönlendirici, teşvik edici, destekleyici ve çocuklarına rol model olma titizliğinde bir veli olmaya gayret ettik. Eğitici ve/veya öğretmen pozisyonunda bulunduğum, özellikle subaylık hayatımda bir şeyi öğretmenin;
- ilk şartının öncelikle öğretmen olarak o şeyi iyi bilmek,
- gelebilecek sorulara hazır olmak,
- konu ile ilgili öğrencide heves uyandırmak,
- konuya/derse ilgisini çekmek
- bu ilgiyi ders süresince canlı tutmak için etkileşimli bir ders anlatımı ile öğrencinin derse katılımı ile aklının, ilgisinin ve öğrenme arzusunun zinde bir şekilde derste/ortamda kalmasını sağlamak,
sonra da;
- öğretilen konunun önce derste birlikte,
- dersten sonra ise öğrencinin kendisinin tekrarı ile pekiştirebildiğini tecrübe ettim.
Bu yarım asırlık süreçte eğitim ve pedagoji ile ilgili pek çok kitap, makale, araştırma, rapor vs okudum, programlara katıldım, sunumlar, videolar vs izledim. Süreç içinde değişen onlarca iktidarın defalarca değişen eğitim politikalarına da şahitlik ettim.
Bunca tecrübenin bende bıraktığı izleri ve elli yılın ardından kendimce çıkardığım sonuçları ilgilenenler ile paylaşmak üzere aşağıda sunuyorum.
Bölüm 1
Veya farklı bir deyişle insan eğitilmeye muhtaç olarak yaratılmıştır.
İlk önce annesinin sütüne ve bakımına muhtaç olan insanın bebeklik çağından itibaren ebeveyninin sevgi ve şefkati ile eğitim süreci başlamaktadır.
Aile ortamında gıda ve barınma ihtiyacının yanında sevgi ve ilgi çok önemlidir. Konuşmaya ve yürümeye başlarken iletişim kurmayı da bebeklik çağından itibaren ebeveyninden öğrenir insan.
İletişim karşılıklı bir etkileşim sürecidir. Bir seri gözlem, bilgi ve tecrübe alışverişidir.
Henüz konuşamayan bebeğin ihtiyaçları verdiği tepkileri gözlemlenerek giderilir. Açlık, uyku, veya bez değişimi, temizlik gibi bakım ihtiyaçları ile ateş, hırıltı, burun akıntısı, öksürük vb verilerle de sağlık/tıbbi yardım ihtiyacı giderilmeye çalışılır.
Bebeklikten iki yaş civarında çıkan çocuğun artık eşya ile ilişkisi daha da artar. Çeşitli oyuncaklarla zekanın yanı sıra el, ayak, vücut becerileri de geliştirilir. Aynı zamanda varsa kardeş veya arkadaşlarla akran, akraba, komşu ilişkisinin temelleri atılmaya başlanır. Bu süreçte yine ebeveyn birinci derecede çocuğun eğiticisi, rehberi, rol modeli, yönlendiricisi, şekillendiricisi olarak başat konumdadır.
Okul çağına gelen çocuğun temel eğitimi artık tamamlanmış olmalıdır. Bu temel eğitim; kendi başına beslenme, düzenli uyku, kıyafetlerini giyip çıkarma, tuvalet ve temizlik/öz bakım becerileri, ana dilini konuşma, çevreyi tanıma, eşya kullanma, aile içi ve aile dışı insani ilişkilerde en basit nezaket kuralları gibi konulardır. Bunun yanı sıra başta mahremiyet olmak üzere her yaştaki insanın bilmesi ve tatbik etmesi gereken adab-ı muaşeret ve temel ahlaki ilkelerin çocuğa öğretilmiş olması gerekir.
Sorunların bir kısmı işte tam bu aşamada başlıyor. Farklı bir ifadeyle şayet varsa bebeklik ve ilk çocukluk çağındaki sevgi, ilgi ve eğitim yetersizliği ve yine şayet varsa okuldaki sevgi, ilgi ve eğitim yetersizliği çocuğun ilk kurumsal sosyal ortamı olan okula adım atması ile ortaya çıkıyor. Bu durum da haliyle bambaşka sorunlara yol açıyor. Her iki taraftan da, okuldan ve aileden sevgi, ilgi ve eğitim yetersiz değilse ne ala. Ancak çoğu kere ya bir taraflı ya da iki taraflı eksiklik, yetersizlik veya hatalı uygulamalar ortaya çıkmaktadır.
Düşünsenize; ilk defa sosyal bir ortama ilkokul birinci sınıfta giren bir çocuk arkadaşlarına küfür ediyor, şiddet uyguluyor, arkadaşının malzemesini izinsizce alıyor, etrafı pisletiyor. Çocuğun bu davranışlarının sorumlusu bu safhada okul idaresi veya öğretmen olamaz elbette.
Bu aşamadan itibaren öğrenci merkezde olmak üzere okul/öğretmen-öğrenci-ev/aile üçgeninde sorumluluklar pay edilmeye başlanır.
Öğrenciye derslerin yanı sıra okul içi ve dışı beşeri münasebetler ile kendi ayakları üzerinde durabilmek, üreterek gelişmek, bölüşerek sosyalleşmek ve böylece içinde yaşadığı topluma katkı sağlamak konusunda teorik ve pratik bilgilendirme, yönlendirme ve bilinçlendirme hem ailenin/ebeveynin hem de okulun/öğretmenin asli ve ortak ödevidir/görevidir. Nitekim insanoğlunun binlerce yıllık serüveninden edinilen tecrübeler göstermiştir ki; ancak çalışan, üreten, bölüşen ve gelişen insanlar mutlu olur.
- Çalışmak için;
insanın önünde bir hedef/ülkü/mefkure ve buna ulaşmak için plan ve program,
- Üretmek için;
bilgi, malzeme/sermaye, tecrübe ve emek,
- Bölüşmek için;
ahlak ve hukuk,
- Gelişmek için;
düşünmek/akletmek(felsefe), bilim, sanat gerekir.
Bütün bunların genç nesillere aktarılması, belletilmesi ve yaşam tarzı haline getirilmesi için köklü bir eğitim sistemi olmazsa olmaz tek şarttır.
Bölüm 2
Hayat döngüsünde eğitim sadece çocukluk ve gençlik çağı ile kısıtlanamaz. Bu döngünün her aşaması adeta "beşikten mezara kadar" eğitim ile iç içe olmalıdır. Ayrıca her ev, her aile, her işyeri, her kışla, her fabrika, her kurum ve kuruluş adeta bir okul gibi olmalı ki toplumun her kesimi hayatın her safhasında ihtiyacı olan gerekli eğitimi alabilsin. Ancak ve ancak bu sayede insanlarımız mutlu ve müreffeh, ülkemiz de ahlaki, akademik, endüstriyel ve ekonomik olarak sağlam temellere sahip olur.
Bu ideal fert, ideal toplum, ideal ülke tablosuna kavuşmanın yolu hayatın her alanı ve her safhasında eğitim için ilk şart önce eğiticilerin eğitilmesidir.
Peki, hangi eğiticilerdir bunlar? Başta anneler, babalar, sonra öğretmenler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri dahil bütün kamu ve özel kurum ve kuruluşlardaki yöneticiler ile belli sayıda çalışanı olan tüm işverenler sürekli eğitime tabi tutulmalıdır.
Yukarıdaki paragrafta tasavvur edilen ve biraz ütopik duran düşüncemizi şimdilik bir kenara bırakalım.
Türkiye'de cumhuriyetin ilanından sonra yapılan inkılaplar arasında en önemlilerinden birisi eğitim ve öğretimin birleştirilmesiydi. Eskiden mektepler, medreseler ve farklı isimlerle anılan eğitim kurumları mevcutken Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kamu ya da özel tüm okullar ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında toplanmıştır. Böylelikle eğitimin tek tip ve ortak bir müfredat ile planı, programı yapılması amaçlanmıştır. Gelinen noktada ülkemizdeki eğitim sisteminde okul öncesinden yüksek öğrenimin bütün kademelerine kadar devletin belirlediği eğitim/öğretim stratejisi uygulanmaktadır.
Türkiye'de bütün çocuklar okul öncesini de sayarsak 13 yıllık zorunlu eğitime tabi tutulmaktadır.
Bu süre içerisinde çocuklara hangi ideal/ülkü/mefkure için veya ne gibi bir hedefe ulaştırmak maksadıyla ne türlü vasıftaki eğiticilerle nasıl bir eğitim verilmektedir?
Ülkemizin insan kaynağının planlaması yapılmış mıdır?
Yani bir çocuk bu 13 yıllık sürece girerken 13 yıl sonra ülkemizde kaç çiftçi, kaç işçi, kaç mühendis, kaç asker, kaç polis, kaç doktor, kaç laborant vs ihtiyacı olacak bunlar belli midir ve bu çocuklar bu miktarlardaki ihtiyaçlara yönelik mi eğitileceklerdir?
Yoksa bu zorunlu sürede her çocuğa standart bir eğitim verilerek 18 yaşına gelmiş, üniversite çağına erişen gençler rastgeleliğe mi terk edilecekler/ediliyorlar?
Evet, yukarıda ilk başta söylediğimiz gibi eğitim her şeyin başı, bireysel ve toplumsal gelişmenin temelidir; ihmal edilmesi ve aksatılması telafisi güç hasarlara, geri dönüşü imkansız hatalara sebep olabilir. Ancak sistemin girdileri ile elde edilmek istenen çıktı sağlanamıyorsa ortada önemli bazı sorunlar var demektir.
13 yıl eğitim için önemli bir süre olduğu kadar insan hayatında da oldukça yüksek bir orana denk gelir. Ülkemizdeki ortalama yaşam süresini 70 yıl kabul edersek verimli bir eğitim ve çalışma/üretime katılma için çok sayılmayabilir belki. Ancak gençlerin optimum seviyede eğitim ile iş hayatına, üretime teşvik edilmeleri hem bu süreden hem de diğer kaynaklardan tasarruf sağlar.
12 yıllık zorunlu eğitim sonunda ülkemizin çoğunluğunun anadili ve devletin resmi dili olan Türkçe konuşma, okuma ve yazma konusunda bile gençlerimiz dökülüyor maalesef.
Kaç gencimiz ülkemizin temel taşı olan bağımsızlık destanımızın özeti sayılan İstiklal Marşımızı anlayabiliyor? Diplomalı gençlerimizin yüzde kaçı kusursuz bir dilekçe yazabilir?
Daha vahim olanı söyleyeyim mi;
Baksanıza etrafınızda konuşan gençlerin yüzde kaçı düzgün bir cümle kurabiliyor?
En az sekiz yıl verilen yabancı dil dersleri, ki basit bir hesapla 1000 saate yakın ders demektir, kime ne kadar bir yabancı dili öğretebilmiştir.
Kabaca günlük ortalama 6 dersten hesaplasak, haftada 30 ders, yılda 1080 ders, 12 yılda yaklaşık 13.000 ders saati demektir okulda geçen süre.
Bu sürenin sonunda elde edilen hasıla nedir?
Gençlerimizin %3 ila 5 arası iyi bir eğitim aldığını girebildikleri yüksek öğretim kurumları ile ortaya koymuş oluyor. Belki bir bu kadarı da meslek liselerinden aldıkları eğitimin hakkını verebiliyor ve bir mesleğe yöneliyorlar. Diyelim ki bunların toplamı %10. Peki, geri kalan gençlerimizin hali nedir?
Umumiyetle aileler çocukları için “elinin ekmek tutması” kaygısı ile en bilindik yolları tercih ederek şehirli, okumuş, maaşlı/sabit gelirli bir hayat tasavvur ediyorlar. Ancak bu yüzeysel ve öğrenilmiş/belletilmiş çaresizlik eseri bir durum maalesef devlet yetkilileri tarafından dikkate değer bir talep olarak algılanıyor ve bu temelsiz talebin karşılanması için projeler hayata geçiriliyor.
Aslında devletin, yani strateji belirleyicilerin ülkenin varması gereken noktaya ulaştıracak sanayi, bilim, teknoloji, güzel sanatlar gibi vasıtaların nasıl ve ne kadar insan kaynağına ihtiyaç duyduğunu tespit etmesi şart. Sonra da eğitim sistemi ve stratejisini ona göre oluşturmalıdırlar. Oluşturulan bu stratejiye göre teknik, sınai, edebi, sanatsal ve akademik altyapı kurulmalıdır.
Sözde her siyasi iktidarın milli eğitim politikası ve programı olmuştur tüm cumhuriyet tarihinde. Ancak neden bazı mesleklerde yeterli istihdam olmadığı için mal/hizmet üretimi aksamakta veya yapılamamaktadır? Örneğin tıp, hukuk eğitimi mi yetersizdir yoksa bu alanda istihdam mı plansızdır ki hastanelerde iyi hizmet alınamamaktadır ve yargı sistemi çok ağır işlemektedir? Her iki alanda da yapısal sorunlar olduğunu varsaysak bile yeterli ve kalifiye eleman olsa bu iki alanda bu kadar çok sıkıntı olmazdı.
Biz yine eğitim kısmına dönersek; özellikle son yıllarda açılan onlarca özel yüksek öğretim kurumları ile her alanda yüzbinlerce diplomalı işsiz yetiştirilerek ülkemizin hem ekonomik hem sosyolojik hem de ahlaki, manevi dengeleri erozyona uğratılmıştır.
Bunları tek tek ele almak isterim.
Ortalama 23-24 yaşına kadar eğitim sistemi içinde kalan gençler üniversite mezunu olarak daha yüksek beklentilerle iş hayatına atılmak üzere iş arayışına başlıyorlar. Karşı tarafta gerek kamu ve özellikle de özel sektör bu mezun bolluğunda adaylar arasından doğal olarak daha yüksek beklenti ile seçim yapıyorlar. Bu durumda ücretlendirme de haliyle daha düşük seviyeden başlıyor. İyi yetişmemiş ama diplomalı mezunlar çalışan nüfusun öğrenim düzeyini resmi rakamlar bazında yükseltmiş olsa da iş verimliliği ve çalışanların tatmin düzeyi o oranda düşmektedir.
Öte yandan işsizlik rakamları çok sayıda gencin öğrenci olması dolayısıyla yanıltıcı bir şekilde düşük gözükmektedir. 2022 itibariyle 19.155.571 çocuğumuz ilk, orta ve lise düzeyinde, 7.821.280 gencimiz ise ön lisans ve lisans düzeyinde çeşitli kamu ve özel eğitim kurumlarında öğrenim görmektedirler. Yaklaşık 27 milyonluk bir nüfus Avrupa'daki İsviçre, Avusturya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Belçika, Hollanda, Portekiz, Norveç, İsveç gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu irili ufaklı 42 ülkenin nüfusundan fazla olan bu rakam hiç de azımsanamayacak bir rakamdır.
Bu nüfusun bir şekilde ekonomiye katkı sağlayabilecek önemli bir kısmı maalesef sonunda yine işsizlik rakamlarının içinde yer alacak. Çünkü planlı bir eğitim ve istihdam politikası yok.
Üstelik aldıkları eğitimle ilgili bir iş yapamayacak bu gençlerin ailelerine ekonomik külfeti de ayrı bir sorun olarak ortada durmaktadır. Yetkililer belki de bunu bilerek kısa vadede farklı bir ekonomik döngüyü tasarlamış olabilirler. Ancak eğitim ve getireceği sonuçlar ülkemiz için hiç bir zaman kısa vadeli düşünülmemesi gereken en önemli konuların başında gelmektedir.
Toplum içinde bir önceki jenerasyon ile mukayese edildiğinde formel eğitim düzeyinin yükseldiği halde sosyal yaşamda ilişkilerin aynı oranda iyileşme gösterdiği söylenemez. Yolsuzluk başta olmak üzere dolandırıcılık, kadın cinayetleri, hırsızlık, uyuşturucu ticareti/kullanımı, cinsel taciz/istismar gibi pek çok adli vakada artış söz konusu maalesef.
Bunun yanı sıra evlenme yaşının gecikmesi ile boşanma oranlarının artması da buna paralel gitmektedir. Hem evlilik yaşının gecikmesi hem de boşanmalarda ekonomik sebepler, işsizlik, eğitim/kariyer planı gibi sebepler önemli yer tutmaktadır.
Bölüm 3
Nasıl Bir Eğitim?
Ortaya koyduğumuz bu tablonun ardından daha iyi ve mutlu bir gelecek nesil, daha güçlü bir kültürel, eğitim ve sosyal altyapı ile beraber ülke ekonomisinin, dolayısıyla da bireysel olarak istihdam imkanı ve ekonomik refah nasıl gerçekleşebilir?
Eğitimin en temel taşı ebeveyndir. Bu sebeple eğitim birincil ve öncelikli olarak aile müessesesinden başlamalıdır. Halen kullandığımız "helal süt emmiş" tabiri ne kadar önemlidir bizim toplumumuzda, şükürler olsun. Bu önemi nesilden nesle taşıyan tüm geçmişlerimize rahmet olsun. Bu bizim için başlangıç noktası olmalı ve "helal süt" emzirme bilincinde anneler ve helal kazanç peşinde koşan babalar yetiştirmek gayesiyle yola çıkmalıyız. Diğer her şeyi de bunun üzerine bina ederek gidebiliriz.
Mutlu, tatminkar, çalışkan ve hakperest bir ailede yetişen bireyler her ne yaparsa yapsın, hangi okulda ve nasıl bir eğitim alırsa alsın öncelikle kendisiyle barışık, çalışkan, üretken ve topluma faydalı bir insan olur. Elde edilmek istenen bireysel ölçekte hasıla bu olmalı. Böyle bireylerin toplamından oluşan toplum güçlü bir milleti doğurur, güçlü millet de büyük bir devleti, büyük devlet ise tüm insanlığa adaleti, ilmi, sanatı ve felsefesi ile muhteşem bir medeniyet kurar.
Bu ilkelerle yetişen gençlerin eğitici/öğretmen olarak vazife alacağı bir sistemin her kademesinde verimlilik esası gözetilmeli ve maksada uygun eğitim programları olmalıdır.
A. Okul öncesi ve ilkokul eğitiminin esas maksadı;
- çocukların anadilini en iyi şekilde okuyup, anlayabilmesi, güzel bir el yazısı ile yazması, derdini rahatlıkla anlatabilmesi, insanlarla yazılı ve sözlü iletişim kurabilmesi için iyi bir Türkçe eğitimi verilmeli,
- ülkesine, milletine ve bu ikisinin temel manevi değerlerini aidiyet ve sorumluluk duygusu düzeyinde çok iyi öğretilmeli,
- matematik, sosyal ve fen bilimlerinde gündelik yaşam için gerekli temel bilgilerin pratik hayatla birlikte yaşatılarak öğretilmeli,
- sosyal, sportif ve kültür/sanat alanında ilgi ve isteklerinin tespit edilerek buna yönelik etkinliklerde bulunması sağlanmalı,
B. Ortaokul düzeyinde;
- milli ve manevi değerlerin sağlıklı bir zemine oturması, vatan ve millet bilincinin sağlam temelleri için Türk edebiyatının seçkin eserleri incelemeli bir şekilde okutulmalı,
- bu maksatla yakın çevrede kültür gezileri yapılmalı,
- hastane, yetimler yurdu, huzur evi, hapishane, karakol, kışla ve bazı kamu kurumlarına geziler yapılmalı,
- meslek seçimine ve çocukların istidadını tespit etmeye yönelik farklı iş kollarına yönelik işyeri, fabrika, tesis vb ziyaretleri yapılmalı,
- akademik olarak matematik, sosyal ve fen konularında güncel hayatın gereklerini kavramaya yönelik eğitimler verilmeli,
Bu eğitim düzeyinde en önemlisi çocukların bundan sonraki eğitim ve çalışma hayatı ile ilgili meslek seçimine yönelik istidat ve kabiliyetlerinin çocuk, aile, öğretmenler kurulu ve uzman pedagogların ortak görüşü ile tespit edilmesi olmalıdır. Çocuklara bu tespite göre akademik ve/veya meslek eğitimine yönelik diploma verilmelidir.
C. Lise düzeyinde;
orta okul mezuniyetine uygun olarak akademik ve/veya meslek eğitimi için iki seçenekli bir yol haritası olmalı;
1. Akademik eğitim alacak gençlerin alacakları eğitim üniversitelerdeki ilgili bölümlerin belirleyeceği bir müfredata uygun olarak yapılmalıdır. Bu gençler öğrenim süresinde üniversiteler ve Tübitak, Türk Tarih Kurumu vb kuruluşların ilgi alanında olacaklar ve gerekli ortak çalışmalar yapılacaktır.
2. Meslek eğitimine yönelecek gençlerin eğitimi ise ilgili üniversitelerin yanı sıra ilgili meslek kuruluşları ile ortaklaşa hazırlanan müfredata göre yapılmalıdır. Bu gençler lise öğrenimi boyunca ilgili bir işyerinde zorunlu olarak fiilen çalıştırılmalıdır. Bu zorunluluk hem öğrenci hem de işyeri için olacaktır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili tüm bakanlıklar, üniversiteler ve meslek örgütleri koordineli çalışacaktır.
Meslek eğitimi alanı sanat ve spor branşlarını da içermelidir.
İki farklı seçenekte eğitimine devam eden gençler için akademik ve mesleki eğitimin yanı sıra bakanlıklar ve/veya yerel yönetimler vasıtasıyla kamu yararına faaliyetlere katılmalarına imkan sağlanmalı ve bu katkılarından dolayı ödüllendirilmelidirler.
Bunların yanı sıra lise düzeyindeki gençlere aldıkları eğitimin gereği olan yabancı dil eğitimi yaz tatillerinde her yıl ikişer aylık kamplarda daha çok pratik yapılabilecek şekilde verilmelidir. İlk ve ortaokul düzeyinde yabancı dil tamamen seçmeli olmalıdır.
Üniversite eğitimi;
Tüm derslerden başarılı olan öğrenciler lise diplomasını alabilmeli ancak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından merkezi sistemle yapılan lise bitirme sınavları ile uluslararası geçerliliği olan bir belge verilmeli. Üniversite eğitimi almak isteyenler bu sınavda alınan not ile diploma notunun ağırlıklı toplamı ve lise öğretmenlerinin tavsiye mektupları ile her üniversiteye doğrudan başvuru yapabilmeliler. Üniversiteler ise her yıl Türkiye Eğitim Şurasının MEB başta olmak üzere tüm bakanlıklar, TÜBİTAK ve TÜİK ile beraber TOBB, TMMOB, Barolar Birliği, TESK, TÜSİAD, MÜSİAD ve TÜRK-İŞ gibi meslek örgütlerinden alınan veriler ve taleplerle belirleyeceği nitelikler ve ihtiyaç duyulan adetler göz önünde bulundurularak ön kabul şartları açıklamalı ve öğrencilerin müracaatlarını değerlendirmeli ve dilerse özel bir sınava tabi tutmalıdır.
SONUÇ
Daima öğrenmeyi hayat tarzı olarak seçmiş ve öğrendiklerini hayatına tatbik etmek için gayret içinde bir insan olmaya çalıştım. Hangi konuda olursa olsun hayatım boyunca bildiklerimin bilmediklerimden az olduğunu fark ettim. İnsanın diğer yaratılanlardan en önemli farkının eğitilebilen ve iyi eğitildiğinde ise tüm diğer yaratılanlardan üstünlüğünün ortaya çıkabileceğine inanıyorum. Bu üstünlük diğer insanlara ve/veya diğer yaratılmışlara büyüklük taslamak değil elbette. Zira insan öğrendikçe, eğitildikçe acziyetinin daha çok farkına varmaktadır.
Dünyaya gelen her bebek insanlık için bir umuttur. Nefes almaya başladığı andan itibaren onun öncelikle sağlıklı bir şekilde hayata tutunması, sonrasında sevgiyle kucaklanarak iyi bir eğitim alması başta ebeveynlerinin olmak üzere tüm insanlığın vazifesidir.
Her bir çocuk bu dünyaya iyilikler saçmaya aday olduğu kadar baş belası da olabilecek bir noktadadır. Biz yetişkinler evimizde, yurdumuzda ve tüm dünyadaki çocuklarımızı, gençlerimizi bu bilinçle sahiplenmeliyiz.
Her canlı gibi biz insanlar da ölümlü mahluklarız. İnsanoğlu ölümden sonrası için dünyada bırakacağı şeylerin muhasebesini yapar. İnanıyorsa ahiretteki hesabını da buna katar. İnsanın ölümünden sonra bıraktığı eserler olmasa dünyada kuru bir kemikten başka nedir ki?
İnsanın sadece soybağı olanlara değil bütün insanlığa miras bırakacağı en kıymetli şey yetiştirdiği/eğittiği veya eğitilmesine vesile olduğu bir insandır. Bunun yanında elbette varsa ilim ve sanat alanlarında bıraktığı eserler ile insanlık yararına yaptığı/yaptırdığı okul, hastane ve buna benzer insanlığa vakfettiği binalar, kurumlardır.
Hayatta acizane edindiğim bilgi ve tecrübelerimi tamamen bu duygu ve düşüncelerle öncelikle kendi çocuklarıma, sonra dostlarıma ve ülkemin insanlarına belki bir nebzecik de olsa bir fikir vermesi için paylaşmak istedim.
Elbette her şeyin doğrusunu Allah bilir ve bunlar da çok iddialı fikirler değil haliyle. Kendi zaviyemden elli yıllık gözlem, bilgi ve tecrübelerimi bütün noksan ve yanlışlıkları ile aktarmak istedim yalnızca.
Her şey anne karnına tutunan bir damlacık umutla başlıyor.
İnsanlığın umudunu yeşertenlerden olmamız dileğiyle..
Peyami Bayram
20 Ocak 2023
İstanbul
Okudum. Maddi açıdan guzel tespitler fakat şu sorunun cevabı yok.!! Neden öğrenmeliyim? Bu yazıda Allah ve Ahiret inancı eksik. Eğitim bu iki temel e oturduktan sonra ,tam da yol gosterdigin gibi olmalı.
YanıtlaSilHer bir çocuk bu dünyaya iyilikler saçmaya aday olduğu kadar baş belası da olabilecek bir noktadadır. Biz yetişkinler evimizde, yurdumuzda ve tüm dünyadaki çocuklarımızı, gençlerimizi bu bilinçle sahiplenmeliyiz.
SilHer canlı gibi biz insanlar da ölümlü mahluklarız. İnsanoğlu ölümden sonrası için dünyada bırakacağı şeylerin muhasebesini yapar. İnanıyorsa ahiretteki hesabını da buna katar. İnsanın ölümünden sonra bıraktığı eserler olmasa dünyada kuru bir kemikten başka nedir ki?
Böyle yazmıştım.
Teşekkürler yorumunuz için.
Her bir çocuk bu dünyaya iyilikler saçmaya aday olduğu kadar baş belası da olabilecek bir noktadadır. Biz yetişkinler evimizde, yurdumuzda ve tüm dünyadaki çocuklarımızı, gençlerimizi bu bilinçle sahiplenmeliyiz.
SilHer canlı gibi biz insanlar da ölümlü mahluklarız. İnsanoğlu ölümden sonrası için dünyada bırakacağı şeylerin muhasebesini yapar. İnanıyorsa ahiretteki hesabını da buna katar. İnsanın ölümünden sonra bıraktığı eserler olmasa dünyada kuru bir kemikten başka nedir ki?
Yukarıdaki ifadeler bu konuda yeterli değil mi sizce?
Teşekkürler, selamlar,
"İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın"
YanıtlaSilEvet, kesinlikle öyle ama uygulanması gerekir bir ilke olarak duvarlarda yazılı kalıyor çoğu zaman maalesef.
SilTeşekkürler, selamlar,
Merkezi lise bitirme sınavları bölgesel seviye farklılıklarını azaltmak için uygulanmalı. Ellerine sağlık ağabey.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilÇok teşekkür ederim.
SilSelamlar, sevgiler,