"YAHUDİLEŞME" BİR HASTALIKTIR

"YAHUDİLEŞME" BİR HASTALIKTIR

"Yahudi" nitelemesi güncel dilde daha çok Musevi dinine inananlar veya İsrailoğulları kavminden olanlar için kullanılır.

Kur'an-ı Kerim Hicaz bölgesinde Arap toplumda, Kureyş kavminden bir Nebi/Resul'e inmiş olsa da içinde en çok bahsi geçen kavim İsrailoğullarıdır ve yine kıssa olarak da en çok onlara gönderilen nebi/resullerin kıssaları yer alır.

Bilindiği gibi insanlar dinimizde imanla ilgili  üç halde bulunur. Kişi; ya tam olarak inanmış ve inandığının gereğini yerine getirmeye ömrünü adamıştır, ki buna mü'min denir. ya hiç bir şekilde inanmaz ve inkar eder, buna kafir denir veya üçüncü durumda karmaşık ve net olmayan bir insan tipi vardır ki bu da münafık olarak adlandırılır en sade şekliyle. Teslimiyetle ilgili ise durum tamamen farklıdır.  Bir de kişinin ilahi olduğuna inandığı/düşündüğü bir takım kurallara/törelere/adetlere tabi olması durumu vardır, bu durumdaki kişiye ise müslüman denilir.

İnsan kendi inancına göre diğer inançtakileri de bir konuma sokar. Çoğunlukla karşı cepheye attığı diğer inanç mensupları için bazı nitelemeler yapar. Bu kategorize etme öyle bir hal alır ki ötekileştirme, ayrıştırma, dışlama, yok sayma gibi menfi toplumsal ilişki türlerinden tutun karşılıklı olarak silahların çekildiği savaş, sürgün, katliam ve soykırım gibi insanlığın en kötü hallerine kadar gidebilir ve tarih boyunca da gitmiştir maalesef.

Kur'an-ı Kerim insanlığa gelen son ilahi mesajın içeriği olarak ve onu insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilen Hz. Muhammed(as) icraatıyla bilfiil insanoğlunun dünyada barış içinde bir arada yaşamanın ne olduğu ve nasıl olacağını göstermişti. Zira ilk insan ve ilk nebi olan Hz. Adem'den beri Allah'ın kendi gönderdiği kurallar bütünü olan sisteme(din) verdiği ad İslamdır ve anlam olarak barış, selamettir. İnsanların birarada barış içinde yaşaması için Allah'ın önerdiği yurdun adı da Kur'an-ı Kerim'de Daru-s Selam(Barış Yurdu) olarak geçmektedir. Yerlerin ve göklerin mutlak ve yegane sahibi olan Allah yarattığı insanı cins, yaş, toplumsal statü, ırk, coğrafya, dil, tarih/kronoloji ve hatta bizim anladığımız anlamda din olarak bir ayrıma tabi tutmadan akletme yetisi ile doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti ve bu yönde ortaya koyduğu iradesinden sorumlu tutacağını/tuttuğunu bildirmiştir. Bu meyanda her insan akletmekle mükellef, öğrenmeye memur ve bildiği/öğrendiği kadar yapmak durumunda olan bir yaratıktır. Akleden bir varlık olarak irade sahibi olduğundan seçme, tercih etme özgürlüğü olan insan yaptığı seçimle hareket eder ve bunun sonucunda ortaya koyduğu eylemle yargılanır. Zerre miktarı iyilik veya kötülüğün kaydedildiği bir hesabın muhakemesi neticesinde hak ettiği mükafat veya cezayı alır.

Allah bir kavmi, bir ırkı, bir coğrafyayı veya bir tarih kesitini niçin lanetlesin? O, yukarıda saydığımız gibi kullarının maddi, dünyevi durum veya konumları ve hatta dilleriyle söyledikleri bile değil ahlaki tutum, insani davranış ve işledikleri eylemlere bakıyor.

Hesap gününde hangi tarih kesitinde, nerede ve hangi kavme mensup olarak yaşadığımız değil, nasıl bir hayat sürdüğümüz önümüze serilecek.

















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstikamet ve istikamet açısı

Hürriyet Kasidesi Şiiri ve Çözümlemesi - Namık Kemal

EŞEK ve EŞEKLİK