Kaynak
Suyu kaynağından içmeyi kim istemez?
Sakın herkes ister sanmayın, ısrarlı çağrınıza rağmen bunu istemeyenler vardır ve olacaktır da.
Oysa ki o doyulmaz lezzeti tatmak; berrak, katışıksız suyu kana kana içmek ne hoştur.
Bu doğal ve saf lezzeti tatmamış kimselere bu duyguyu anlatmak ne kadar da zordur. Çünkü onlar çoğunlukla sentetik ortamlarda yaşamışlar, içine başta dezenfektan maddeler olmak üzere içenlerin sağlığını(!) korumak için konulan bir çok kimyasallardan dolayı hayatta suyun gerçek tadını hiç alamamışlardır.
Siz yine de anlatmaya çalışırsınız kaynağından sağlıklı, berrak, leziz suları içmenin zevkini. Lakin bazıları için bu çabanız beyhudedir. Onlar için onlara farklı yollarla, değişik şekillerde ve süslü ambalajlarda sunulan suyun dışında olunca kaynağından da olsa başka su içmek düşünülemez.
Evet düşünülemez, nitekim onların düşünmesini gerektirecek herhangi bir şey yok bu dünyada. Onların büyükleri, ağabeyleri, önderleri, bilginleri her bir şeyi onların yerine düşünmüşlerdir nasıl olsa. Halbuki düşünmezler mi ya da akletmezler mi acaba o meşhur büyükler, ağabeyler, hocalar, efendiler de düşünmeden mi bu vasıfları kesbettler? Tabi ya, yine düşünmekten söz ettik. Yukarıda demiştik oysa, onların kafa konforlarını bozup da bir şey düşünmeleri gerekmiyordu ya!
Neyse biz yine de bunu sorgulayalım; nasıl oluyor da bazıları efendi, ağabey, hoca, mürşid, alim falan oluyorlar? Bunlar da mı düşünmeden, akletmeden bu konumlarına gelmişler? Yoksa onların her biri de gaiblerden mi aldı ilmini, irfanını?
Belki de "şeyh uçmaz, mürid uçurur" sözünün altını bir kez daha çizmek mi lazım burada?
Alemlerin Rabbi olan; rahmeti sonsuz, merhameti sınırsız Allah'a iman eden bir insan için, hatta ölüme çare bulamayan inançsız insanlar için dahi bu hayatı anlamanın ve bu dünyayı yaşanılabilir kılmanın birincil yolu bu hayatı ve her şeyi yoktan var eden Allah'ın insanlığa son mesajı olan Kuran'ı anlamaya gayret etmektir.
İşte tam da burada "o kafa" devreye giriyor ve kitaba iman ettiği halde "biz onu doğrudan okuyup anlayamayız, biz hoca, alim, mürşid, müçtehid, efendi, şeyhlerimizin bize aktardıklarıyla yetiniriz, bunun dışındakiler bidattir, sapıklıktır vs" diyor.
Onlara hepimizin inandığı muazzez kitabımız Kur'an'da onlarca ayette "akıl sahipleri", " düşünmez misiniz", " akletmiyor musunuz" ve benzeri gibi ifadeler geçtiğini hatırlatmanın da pek bir faydası olamıyor çoğu kez maalesef.
Madem öyle; size kaynağından su içmek nasip olmayacak demek ki bu hayatta.
Dilerim içtiğiniz muhtelif katkılı, çeşitli şık ambalajlı sular sizin kafa konforunuzu artırırken akıl nimetinizi tümden ortadan kaldırmaz!
“Gerçek olan dua ancak O’na yapılandır. Onların, O’nun yanı sıra istekte bulundukları varlıklar(*), hiçbir şekilde onlara karşılık veremezler. Onlar, elleri suya ulaşmadığı halde, ağızlarına su kendiliğinden gelsin diye iki avucunu açanlar gibidir. Kâfirlerin duası sapkıncadır.”
Ra’d Suresi 13:14
(*) Hangi şahıs, mevki, güç, otorite olursa olsun; Allah’tan başka bir varlıktan - bu varlık nebiler de olsa- istekte bulunmak, istekte bulunanı müşrik yapar.
“Biz, bu Kitap’ı sana hakk ile indirdik. Öyleyse dini yalnızca O’na has kılarak Allah’a kulluk(*) et.”
Zümer Suresi 39:2
(*)Kulluk, kaçınılmaz, zorunlu bir durumdur; seçim, kul olup olmamakla ilgili bir şey olmayıp, kulluğun kime yapılacağı ile ilgilidir. Kulluk; ya Allah’a özgü olur ya da Allah’ın dışında başka şeylere olur. Kulluğun Allah’a özgü olması özgürlüktür, Allah’tan başkasına: bir güce, dünya malına, insanın kendi hevasına, iktidara, düşünceye, kişiye vs. olması ise köleliktir. Kulluk seçiminde tevhid gerçekleştirilmezse inanca dair her şey anlamını ve önemini yitirir, yaşam ve inanç şirke dönüşür. İnsanın yaşamında kulluğun kapsamadığı hiçbir alan yoktur. Müslüman için kulluk insanın ruhen ve bedenen bütün varlığı ile Allah’a bilinçli bir bağlılık ve yönelmesidir. İbadet, kulluğun mastar formudur. Dinin tek sahibinin Allah, tek kaynağının Kur’an olduğuna inanmak ve yalnızca Allah’ın buyruklarına teslim olmak; şirksiz, hurafesiz, katıksız, küfürden arınmış; saf, arı-duru ve erdemli bir benlik ve samimiyetle Allah’a yönelmek ve Allah’ın buyruğu dışında sünnet, hadis, siyer, tefsir, âlim vb. hiçbir buyruğu din edinmemek.
“Dikkat edin! Halis din yalnızca Allah’a aittir. O’nun yanı sıra veliler(*) edinenler: “Onlara, bizi Allah’a daha yakın bir seviyeye yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” diyorlar. Allah, hakkında tartıştıkları şey için hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve azılı nankörleri doğru yola iletmez.”
Zümer Suresi 39:3
(*) Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur’an’da yer alan “Veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” sözcüklerine dost, dostlar olarak anlam verilmesi doğru değildir. Bu sözcükler, etik anlamdaki dostluğu değil; siyasi bağlamda yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir. Kur’an, “dost” için “halil” sözcüğünü kullanmaktadır.
Peyami Bayram
29/07/2015
Ankara
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.