Mucize, akıl ve aksiyon
Mucize, akıl ve aksiyon
Mucize; aciz bırakan demektir. Yani insanın bir olay ya da olgu karşısında kendini aciz hissettiği bir duygudur. Güneşin her gün dakik bir şekilde doğması ve batması bir mucizedir mesela. Gökten yağmur yağması, deprem, ineklerin süt vermesi, arıların bal yapması, bir ağacın meyve vermesi, bir dişinin gebe kalması gibi aslında günlük hayatta sürekli müşahade ettiğimiz bir çok şey hem Allah'ın kevni ayetleri olup hem de birer mucizedir. Aynı şekilde Allah'ın son elçisi Hz. Muhammed'e vahyettiği sözler yani Kur'an da bir mucizedir. Hem de düşünüp akleden insanlar için en büyük mucizedir. Bu büyük mucizeye ilk muhatap olan sevgili peygamberimiz o mucizenin hayata nasıl aktarılacağını da bizzat yaşayarak talim etmiş ve örnekliğini bütün insanlığa mükemmel bir şekilde göstermiştir. O'nun izini başka yerlerde ve başka şekillerde aramak kibrit çöpünü gözümüze çok yaklaştırıp arkasındaki ormanı görmeye engel olmaya benzer. Bu mucize, yani Kur'an ve onun hayata aktarılması alemlerin Rabbi olan Allah'ın bütün ademoğullarına en büyük armağanıdır. Evet, bu aynı zamanda ağır bir yük, meşakkatli bir görev ve nefse çok zor gelen bir yol/yolculuktur. Sonunda ölüm olan bu hayatta ahirete iman eden bir mü'min için de aynı zamanda hazine değerinde bir mirastır bu kitap. İşte esas mucize ve bu mucizeye muhatap olan biz insanlara Allah bunun gibi mucizelere bakıp sadece şaşkınlık ve hayranlıkla izlemeyi ve onlara övgüler yağdırmayı değil bizzat hayatımıza aktarmamızı istiyor. Allah adaleti ve hikmeti ve dahi rahmeti gereği peygamberimizin(O'na selam olsun) o mükemmel örnekliğini bütün kullarına bir nimet ve fırsat olarak vermiştir. Allah'ın yasasında(sünnettullah) bir değişiklik olmaz ayetine mutabık olarak bu mucizeyi her kul hayatında yaşayabilir ve yaşatabilir. Bunu ne derece başardığının bir önemi de yok aslında Allah katında. Rabbulalemin kişinin niyetine ve üzerinde fiilen bulunduğu istikamete bakarak merhametiyle onu ebedi cennetine konuk edeceğini bize bildiriyor. İşte bu meyanda yüce peygamberimiz Hz. Muhammed'in mucize olarak bize bıraktığı bu mirası kim inkar eder veya görmezden gelirse sonu hüsran olacaktır. İnsanlığın ve aslında kendi ebedi kurtuluşumuz için Allah'ın bize verdiği bu mucizeyi hayatımızda canlandırmak yine Allah'ın izni ve inayetiyle bizim elimizdedir.
Burada sözü İstiklal şairimiz rahmetli Mehmet Âkif'in dizelerine bırakalım.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile şirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! '
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
Mucize; aciz bırakan demektir. Yani insanın bir olay ya da olgu karşısında kendini aciz hissettiği bir duygudur. Güneşin her gün dakik bir şekilde doğması ve batması bir mucizedir mesela. Gökten yağmur yağması, deprem, ineklerin süt vermesi, arıların bal yapması, bir ağacın meyve vermesi, bir dişinin gebe kalması gibi aslında günlük hayatta sürekli müşahade ettiğimiz bir çok şey hem Allah'ın kevni ayetleri olup hem de birer mucizedir. Aynı şekilde Allah'ın son elçisi Hz. Muhammed'e vahyettiği sözler yani Kur'an da bir mucizedir. Hem de düşünüp akleden insanlar için en büyük mucizedir. Bu büyük mucizeye ilk muhatap olan sevgili peygamberimiz o mucizenin hayata nasıl aktarılacağını da bizzat yaşayarak talim etmiş ve örnekliğini bütün insanlığa mükemmel bir şekilde göstermiştir. O'nun izini başka yerlerde ve başka şekillerde aramak kibrit çöpünü gözümüze çok yaklaştırıp arkasındaki ormanı görmeye engel olmaya benzer. Bu mucize, yani Kur'an ve onun hayata aktarılması alemlerin Rabbi olan Allah'ın bütün ademoğullarına en büyük armağanıdır. Evet, bu aynı zamanda ağır bir yük, meşakkatli bir görev ve nefse çok zor gelen bir yol/yolculuktur. Sonunda ölüm olan bu hayatta ahirete iman eden bir mü'min için de aynı zamanda hazine değerinde bir mirastır bu kitap. İşte esas mucize ve bu mucizeye muhatap olan biz insanlara Allah bunun gibi mucizelere bakıp sadece şaşkınlık ve hayranlıkla izlemeyi ve onlara övgüler yağdırmayı değil bizzat hayatımıza aktarmamızı istiyor. Allah adaleti ve hikmeti ve dahi rahmeti gereği peygamberimizin(O'na selam olsun) o mükemmel örnekliğini bütün kullarına bir nimet ve fırsat olarak vermiştir. Allah'ın yasasında(sünnettullah) bir değişiklik olmaz ayetine mutabık olarak bu mucizeyi her kul hayatında yaşayabilir ve yaşatabilir. Bunu ne derece başardığının bir önemi de yok aslında Allah katında. Rabbulalemin kişinin niyetine ve üzerinde fiilen bulunduğu istikamete bakarak merhametiyle onu ebedi cennetine konuk edeceğini bize bildiriyor. İşte bu meyanda yüce peygamberimiz Hz. Muhammed'in mucize olarak bize bıraktığı bu mirası kim inkar eder veya görmezden gelirse sonu hüsran olacaktır. İnsanlığın ve aslında kendi ebedi kurtuluşumuz için Allah'ın bize verdiği bu mucizeyi hayatımızda canlandırmak yine Allah'ın izni ve inayetiyle bizim elimizdedir.
Burada sözü İstiklal şairimiz rahmetli Mehmet Âkif'in dizelerine bırakalım.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile şirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! '
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.