Kayıtlar

Küçük Ağrı Dağı'nın Büyük Yürekli İnsanları

Resim
1992 bütün Türkiye'de olduğu gibi Ağrı-Doğubeyazıt bölgesinde de terör açısından çok çetin bir yıldı. Küçük Ağrı ile Tendürek Dağları arasındaki sorumluluk bölgemizde her gün mülteci, kaçakçı ve/veya teröristlerce hudut ihlalleri olmakta, bunlarla temas sağlanması durumunda da çatışma oluyordu. Haliyle kaçakçılık bu bölgede sınıra çok yakın köy ve mezralarda yaşayan vatandaşların çoğunlukla ana geçim kaynağı durumunda idi. Ancak bu meyanda bölgenin iklim ve arazi şartlarının tarıma elverişli olmadığını, kısmen hayvancılık yapılabildiğini belirtmekte de fayda var. Her zaman ve her yerde olduğu gibi insanlar kolay yoldan çok para kazanmayı tercih etmişlerdi. Aslında çok da kolay sayılmazdı. Bir gece çoğunlukla boş olarak İran tarafına geçip ertesi gün veya bir kaç gün sonra mal yüklü olarak hayvanlarla veya yaya olarak tekrar Türkiye topraklarına geçiş yapmak aslında hayati riski çok yüksek olan bir hareketti. Bu riski azaltmak için rüşvet çok iyi bir sigorta olmuştu ama bu b...

Barış, Demokrasi ve Halk

Barış, Demokrasi ve Halk Bazı kelimeler ve kavramlar var ki kullananı çoktur. Yani çok kullanışlıdırlar. Nasıl söylesen, ne biçim yazsan gider. Kimsenin söz söyleme şansı olmaz, itiraz kaldırmaz. Karşı çıkanı mimlenir. Düşmanlık edenin ocağı söndürülür, ne mümkün. Öyle sihirli kelimelerdir ki karşındakini derhal tesirine alır. Birinci kelimemiz: Demokrasi. Var mı itirazı olan? Yok. Olamaz.. Sözde herkesi katılımcı kabul eden, herkese eşit haklar sunan kutsal(!) kelime. İkinci kelime: Barış. Bu da en sevilen kelime/kavramlardan biri. Kim itiraz edebilir ki? Kim istemez ki? Çocuklarımıza ad olmuş bir hayal, bir amaç. Karşıtı çok sert ve soğuk ( yoksa sıcak mı demeli ); Savaş! Gel gör ki bu kelime/kavramları özellikle bazı siyasetçilerden ve özellikle dünyanın emperyal güçlerinden duyduğumda; "yine bir yerlerde birilerine bir oyun, bir tezgah, bir kumpas kuruluyor eyvah!" diyorum içimden. Halkın, yani insanların çoğunluğunun bunu nasıl algıladığına gelince içim daha ç...

Ruh, beden, akıl ve kalp

Ruh;  Allah'tan insana açılan bir kapı. Aynı zamanda insanın ulvi yanı.  Beden/Nefs; insanın maddi/fiziki  ve aynı zamanda  onu süflileştiren tarafı.  Akıl; insanın dünyayı algılama, yorumlama ve uygulamasında komuta/kontrol merkezi. Ruhla beden arasındaki koordinatör.  Kalp ise; ruhun aynası, bedenin yaşam merkezi, aklın da sigortasıdır. Allah bütün bunları Uyum ve intizam içinde bir arada tutmayı, ruhun rehberliğiyle, aklın yörüngesinde, selim bir kalp ve sağlıklı bir bedenle yaşamayı nasib etsin. Peyami Bayram 15/09/2013, Moskova

Küffarla Savaşımız

Resim
Küffarla Savaşımız Daha ilkokul ikinci sınıfa gidiyordum. Evimize yeni televizyon alınmıştı. Bütün programları ailecek dikkatle izliyorduk. İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü o günlerde vefat etmişti. Televizyonda sürekli onunla ilgili programlar yapılıyordu. Bu yüzden o günleri çok iyi hatırlıyorum. Rahmetli babam çok koyu bir Adalet Parti'li, yani Demirel'ci olduğu halde yine aynı fikirdeki rahmetli amcamla birlikte İnönü'nün cenazesine gitmişlerdi. Bazı yakınlarımız babama "Siz AP'li değil misiniz? İnönü CHP'li olduğu halde niçin cenazesine gittiniz?" diye sorduklarında; "Ne münasebet! O bizim İstiklal Harbi kumandanlarımızdandı hem de ikinci Cumhurbaşkanımızdı" dediğini çok iyi hatırlıyorum. Rahmetli babamın bu bakış açısını bugünlerde daha iyi anlıyorum. Ülkemizin dört tarafındaki komşularında ekonomik, siyasi, askeri konularda bunca sıkıntılar varken ve bizi de bu ateşin içine sokmaya çalışırlarken rahmetli babamın asil duruşu bir kez...
Çocuk uyudu Ah be çocuk, sen ne tatlı uyudun öyle kumsalda.. şeker de yersin cennette, parkta da oynarsın. uçan balonların da olur.. renk renk boyalarla masmavi bir gökyüzü çizersin, sımsıcak bir yuva, bacası tüten, içinde annen, baban bir de sen.. Bize bakma sen bu dünyada biz yokuz.. Unut gitsin bizi seni unuttuğumuz gibi. Biz sıfatlarımıza layık olamadık. İnsan olamadık. Müslüman olamadık. Mü'min olamadık. Adam gibi adam olamadık. Tarihimizle övündük, ecdadımızla gururlandık, inancımızla böbürlendik.. olmadı be çocuk.. İçi boşaldı  yüreklerimizin sevgiden merhametten cömertlikten ve  mertlikten yana.. slogandan başka söyleyecek sözümüz kalmadı zalime, ve zorbaya mazlumdan yana.. Sen uyu yavrucağızım cennette huzurun boldur.. burada uyuyan gafilleri cehennem ateşi uyandırır.. Peyami Bayram 03/09/2015 İstanbul
Kıssadan hisse... Adamın biri bir gün bütün eş, dost, akraba ve komşularını ziyafete çağırmış.  Herkes toplanmış gelmiş. Sofraya oturmuşlar. Servis başlamış. Tabaklara buhar çıkan kazandan birer kepçe doldurulmuş. Misafirler önlerine konan tabağa bakınca bunu bir şaka olarak düşünmüşler. Çünkü tabaklara konan sade su imiş. Herkes donakalmış. Kimsede bir hareket yok, öylece beklerken, bir yaşlı kişi atılmış; "bu mu sizin ziyafetiniz?" demiş ev sahibine. Ev sahibi biraz öfkeyle; "ne oldu? niçin beğenmedin?" demiş. Adamcağız mahcup bir edayla; "bu sade suya mı çağırdın bizi" deyivermiş. Ev sahibi de; "aslında size çok iyi bir kuzu yahnisi yapacaktım, kuzuyu yatırdım, tam kesecekken kaçıverdi, kovaladım, dereye düştü, çıkarmaya çalışırken sürüklendi gitti, ben de o derenin suyunu size ikram ettim" der. Yaşlı adam ve diğer konuklar şaşkın şaşkın bakakalır. Not:  Yukarıdaki kıssadan bir hisse de şu kişilere gider inşallah; - Kur...
KARGAŞA ORTAMI VE BİZ.. "Ey, bu toprakta birer na'ş-i perişan bırakıp  Yükselen, mevkib-i ervah! Sakın arza bakıp  Sanmayın: şevk-i şehadetle coşan bir kan var...  Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!  Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!  Tükürün: belki biraz duygu gelir arımıza!  Tükürün cebhe-i lakaydine Şarkın, tükürün!  Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!  Tükürün, milleti alçakça vuran darbelere!  Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!  Tükürün Ehl-i Salibin o hayasız yüzüne!  Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!  Medeniyyet denilen maskara mahluku görün:  Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!" Son günlerde yaşadığımız süreç tam anlamıyla kaos yani kargaşa ortamıdır maalesef. Bu tür kargaşa ortamları çoğu zaman bir geçiş sürecidir. Süreci iyi analiz etmek de her babayiğidin harcı değildir. Zaten genellikle kaosu üretenler sonuçlarını da planlamış olduklarından süreci de onlar...
Resim
TÜRKİYE'NİN KODAMANLARI Toplam ne kadar vergi verdikleri ile övünen, devletin vergi rekortmeni diye madalya taktığı kodamanlarımızın ödedikleri vergi servetlerine oranla en fazla binde(yüzde değil) 5,5 yani yüzde 0,055 ancak ediyor. Asgari ücretli, işçi, memur ve küçük esnaf ise gelirinin(servet değil) yüzde 20'sini veriyor, diğer dolaylı vergi, resim ve harçlar hariç tabi. Zaten askere giden, şehit olan ve nöbet tutan da bu asgari ücretli, dar gelirli ve küçük esnaf, işçi ve memur çocukları. Yani a slında ülkemizin alt yapısı da üst yapısı da her şeyi bizim gariban halkın emeği, alınteri, gözyaşı ve kanıyla yapılıyor. Zenginler de servetlerine servet katmaya devam ediyor. Siyasetçiler ise genellikle seçim kampanyalarında sözde bu halkın çoğunluğunu teşkil eden reel/gerçek Türkiye'ye vaatler sunar, seçimden sonra ise derhal bu listedekilerle birlikte onların ve tabii ki kendilerinin menfaatleri doğrultusunda icraata başlarlar. Dünyadaki bu zalim düzenin son bulması için e...

Kaynak

Resim
Suyu kaynağından içmeyi kim istemez? Sakın herkes ister sanmayın, ısrarlı çağrınıza rağmen bunu istemeyenler vardır ve olacaktır da.  Oysa ki o doyulmaz lezzeti tatmak; berrak, katışıksız suyu  kana kana içmek ne hoştur.  Bu doğal ve saf lezzeti tatmamış kimselere bu duyguyu anlatmak ne kadar da zordur. Çünkü onlar çoğunlukla sentetik ortamlarda yaşamışlar, içine başta dezenfektan maddeler olmak üzere içenlerin sağlığını(!) korumak için konulan bir çok kimyasallardan dolayı hayatta suyun gerçek tadını hiç alamamışlardır.  Siz yine de anlatmaya çalışırsınız kaynağından sağlıklı, berrak, leziz suları içmenin zevkini. Lakin bazıları için bu çabanız beyhudedir. Onlar için onlara farklı yollarla, değişik şekillerde ve süslü ambalajlarda sunulan suyun dışında olunca kaynağından da olsa başka su içmek düşünülemez.  Evet düşünülemez, nitekim onların düşünmesini gerektirecek herhangi bir şey yok bu dünyada. Onların büyükleri, ağabeyleri, önderleri, bilginl...
Din İşleri Yüksek Kurulu Soru Cevaplandırma Platformu Soru: 24/07/2015 cuma namazında hocamız hutbede "alemlerin rahmet kaynağı peygamber efendimiz..." biçiminde bir ifade kullanmıştır. Bu hutbenin DİB tarafından mı hazırlandığı yoksa hocamızın şahsi hazırlığı mı olduğunu bilemiyorum. Bu ifadenin doğru olup olmadığını öğrenmek isterim.  Selam ve dua ile, Cevap: 24/07/2015 cuma namazında hocanız tarafından okunan hutbe, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün hazırladığı bir hutbedir. Burada "alemlerin rahmet kaynağı Peygamber Efendimiz..." şeklinde geçen söz konusu ifade maksadı aşan ve zuhulen söylenmiş bir ifadedir. Zira rahmetin kaynağı şüphesiz ki Yüce Allah'tır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) sadece alemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Seni de ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 21/107). O (s.a.v) getirdiği dini ve ahl...