Kayıtlar

ÖLÜMSÜZLÜK

Resim
Ölüm; her zaman soğuk ve ürkütücü, bazen korkutucu ve çoğunlukla itici gelen bir kelimedir biz insanlara. İnsanların çoğu ölüm hakkında konuşmak, hatta düşünmek dahi istemezler. Buna rağmen dünyada yaşayan her akıl sahibi insan bir gün mutlaka ölümle buluşacağını bilerek yaşar. Bu bilgi insanda doğal ve fıtri olarak bulunur. Ayrıca akıl sahibi insanlar yine bilirler ki dünya hayatı  zaman ve mekan konusunda çok farklı tercihler  sunarken ölüm konusunda böyle bir tercih hakkı bırakmamıştır. Yani hiç kimse ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilme şansına sahip değildir. Belki de buna şanssızlğı demeliyiz. Nitekim düşünsenize böyle bir bilgiye sahip olmak insanı ne hale getirir. Evet, kesinlikle bu konuda bilgi sahibi olmamak hayatın gereklerindendir diyebiliriz. Ölüm, insanların hayatta karşılaşacağı en kat'i ve kaçınılmaz bir gerçektir. Belki de biz insanlar gerçeklerle karşılaşmayı arzu etmediğimiz için ölüm bahsini düşünmek ya da konuşmak istemeyiz. Ölümün bizatihi ...
Güç Güçlü kim? zayıf kim? Kim kimden yana? Sen o yana ben bu yana. Güçlüler hep yan yana. Zayıf hep yalnızdır, gücü olmayan daima zayıftır. Gerçek güç ne servette, ne saltanattadır; fikri özgür, gönlü tok, asil ve cesur ruhtadır.
VATAN HAİNİ, DEVLET DÜŞMANI! 624 yıllık Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye'nin parçalanıp dağılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti doksan yıldır temellerini tam anlamıyla oturtamamıştır. Günümüzde Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti şeklinde ifade ettiğimiz 624 yıllık yapının esasen resmi adı yukarıda da zikrettiğimiz gibi Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye idi. Yani bugünki Türkçe ile tam karşılığı "Osmanoğulları Ailesi'nin Yüce Devleti" diyebiliriz. Adından da anlaşılacağı üzere bu bir saltanatttı. Bu ailenin maddi güçlerini kullanarak ele geçirdiği toprakları zamanla genişletmesi neticesinde oluşmuş, bu topraklarda yaşayan ahalinin de teba olmayı kabullenmiş olduğu bir imparatorluktu. Bu yapı halkın yaşam hakkı da dahil bütün haklarını iktidardaki ailenin eline vermek şeklinde yürütülüyordu. İktidarın başındaki Sultan/Padişah'ı kısıtlayan İslam dini ve örf dışında hiç bir şey yoktu. İslami kuralların uygulaması ise yine Sultan tarafından atanan Şeyh-ül ...

Susma zamanı

Susma zamanı Susmalıyım bugün dilim ağlasa da tutmalıyım bugün. Yapmadığım ameller, şahidi olmadığım fiiller, hepsi benim. Beni iyi tanır içimdeki benim. Nerede ve kime yakın durmuşsam bilerek ya da bilmeyerek, samimi ve ciddi oldum hep. Umutlarımı açık ettim, sundum içimden gelenleri. Karşılık görmedi ve çabuk tükendi. Şimdi susma zamanı. Zaman susmayı bilenin kârı. Peyami Bayram 15 Aralık 2014 İstanbul

Osmanlıca diye bir lisan yoktur

Harf inkılabı olana kadar belki "Osmanlıca" sözcüğü dahi yoktu.  Herkes Türkçe okur ve yazardı.  Aynı şimdiki gibi, yalnız tek farkla; yazıda kullanılan harfler Arap ve Fars harfleriydi. Bunlara ilaveten bir iki tane de Türk diline uygun özel olarak geliştirilmiş harf vardı. Hepsi bu.  Bu okuma yazma aracı olan harfleri kullanarak bugün de her şeyi yazmak mümkün. Gel gelelim kim yazacak ve kim okuyacak?  Tarih ve edebiyatla ilgilenenler zaten bu  yazı dilini biliyor olmalılar, yoksa bu alanda kültür hazinemizi keşfedip yeni eserler vermeleri mümkün olmaz. Sadece merak ve hobi olarak öğrenmek isteyenler için hiç de zor olmadığını belirtmek lazım. Ciddi olarak ilgilenen birisi bir haftada çok rahat eski alfabe ile okuyup yazabilir.  Eski yazıyı okuyup yazma öyle okullarda zorunlu olarak okutulmayı gerektirecek bir bilim dalı falan değildir. İlgili ve gerekli olanlar zaten bu dersleri alıyor.  Yahu bizim ülkemizde lise mezunları en az 9 yıl, ...

Yalnızlık

Yalnızlık Yalnızlık tamamen duygusal bir durumdur. Özneldir. Yani kişinin kendini yalnız hissedip hissetmediğiyle ilgilidir tamamen. Bu his bazen melankolik bir haldir bazen de manevi. Kimi zaman ise fiili durumu ifade etse de gerçek duruma denk düşmez. Melankolik yalnızlıkta kişinin yaşantısında bir boşluk yoktur genellikle. Gündelik yaşamı aile, iş ve arkadaş çevresiyle doludur. Hatta çoğu zaman fazlasıyla yoğundur. Fakat içinde bir yerlerdeki boşluk ona bu hissi verir ve o yoğunluktan her sıyrıldığında kendini çok yalnız hisseder. Aslında bu bir çeşit arayıştır belki de. Neyin arayışında olduğunu tam olarak tanımlayamayan insan içine düştüğü bu durumu kendine yalnızlık olarak tanımlar. Bu yalnızlığını gidermek için yaptığı girişimler sorun doğru tanımlanamadığı için sonuçsuz kalır veya bambaşka bir problem doğurur. Manevi/ruhsal yalnızlık hissi ise insanın inandığı değerler karşısındaki durumu ile ilgilidir. İnsan inancının temelleri ile ilgili sorgulamalarını tam anlamı...

Herkes Artist(Ressam)

Resim
Herkes Artist(Ressam) Bu dünya sanki bir resim atölyesi gibi.  Bu atölyeye girmek bizim elimizde değil belki fakat nasıl çıkacağımıza biz karar veririz. Atölyenin belli başlı kuralları var.   Azami gözlem, keskin bakış, detayları görme, temiz çalışma, işine odaklanma, malzemeyi iktisatlı kullanma, başkasının işine/eserine müdahale etmeme bu kuralların başında geliyor. Herkesin elinde ya bir fırça veya bir kalem. Herkes kabiliyeti oranında bir resim yapmaya uğraşıyor. Kimi farklı renklerdeki boyaları tuvaline sürerek, kimisi de bir tek kara kalemle farklı desenler çizerek. Hiç kimse gördüğünden veya görebildiğinden farklı bir resim yapamaz. Ve herkesin bakışı farklı olduğu için gördüğü de farklı olmakta, dolayısıyla tuvaline aktardığı da bambaşka olmaktadır. Kimisi bir bakışta bütün detayları görür, kimi de günlerce baksa hiç bir detay bulamaz baktığında. Sonuçta herkes kendi resmi için emek harcıyor bu atölyede. Elbette herkes en güzel eseri ortaya koymaya ça...
"Hiç tanıdığım gibi değilmiş." Bu ifadeyi  onlarca "tanıdığım"  için  kullanmışımdır  bu yaşıma kadar. Muhtemeldir ki aynı ifadeyi bir çok kişi benim için de kullanmıştır zaman zaman. Biz insanlar yeni tanıştığımız veya öteden beri tanıdığımız insanlar için derhal bir kanaat geliştiririz.  Tıpkı bir öğretmen gibi o kişiye farklı konularda notlar veririz.  Kimini bazı derslerden/konulardan sınıfta bırakır, kimini de doğrudan bir üst sınıfa geçiririz.  Hatta derhal ta kdirname verdiklerimiz vardır.   Bazılarını ise tasdiknameyle okuldan/çevremizden uzaklaştırırız. Bu gayet doğal bir süreçtir elbette,  bunda garipsenecek bir durum yok tabii ki. Ancak sorun da burada başlıyor. Nasıl mı? Öncelikle insan ilişkileri yakınlaştıkça çok yönlü bir hal alır. Bir kaç kez görüştüğümüz veya farklı ortamlarda karşılaşmadığımız kişilerle olan ilişkiler yeterli veri sağlamaz ölçme ve değerlendirme için. Örneğin iş çevresinden tanıdığımız bir...
Rabbim! Çok bunaldım. İnsan olmak ne zormuş. İnsanca yaşamak ne çetin.. Her kafadan bir ses çıkmaya başladı son zamanlarda.  Derler ya "ağzı olan konuşuyor".  Yani her konuda herkes konuşuyor, yazıyor, çiziyor.  Bilenler ile bilmeyenler hiç bu kadar karışmamıştı birbirine.  Siyaset, din, tıp, hukuk, dış politika başta olmak üzere akla gelen her konuda herkes konuşuyor. Yaşına, başına, eğitimine, bilgisine, birikimine ve tecrübesine bakmadan herkes konuşuyor. Bari bu konuşmalarından bir sonuç beklentisi olsa insanların.  Ne gezer, k onuşmuş olmak için konuşuyor büyük çoğunluk. Belki çatışmalardan nemalanan birileri de vardır bunların içinde; bazı medya mensupları gibi. İddia sahibi olamayanlar ispatla da mükellef değiller nitekim. Sadece konuşmak yeterli böylelerine. Bunların içinde en çok da Müslümanlık ekseninde konuşan, yazan insanlardan şikayetçiyim. "Müslümanım" demek dile çok kolay.  Hele doğuştan müslüman olanlara ç...

Adem

İnsan  çoğunlukla; görmek istediği gibi bakar, anlamak istediği gibi işitir, işitmek istediği gibi duyar, yapmak istediği gibi de anlar. Çünkü; bir fikr-i sabiti vardır çoklarının.  Ancak hikmeti arayan kişi çaba gösterir hakikati anlamak için. Kişinin derdi hakikati anlamak ise; hikmetin peşinden koşmalı, filtresiz bakmalı, dikkatle dinlemelidir olayları ve olguları. Nefis, arzu ve heveslerine göre değil, bilgi, akıl, mantık ve kalp süzgecinden geçirerek değerlendirmelidir her şeyi. Adem'in "adam" olması budur zannımca. Kısacası zordur "insan" olmak. Peyami Bayram 21 Kasım 2014 İstanbul