Kayıtlar

KAYBEDENLERE VE KAZANMAK İSTEYENLERE

Hiç üzülmeyin hem de ağlamayın kaybettik diye. Anlamak isterseniz oturun düşünün bir daha etraflıca. Neden size oy vermiyor bu insanlar? Niçin başkasını seçiyorlar da sizi seçmiyorlar? Şimdi bırakın sandıklarda hile iddialarını falan bir kenara. İşin esasına gelin. İsterseniz dinleyin, bak ne diyor o “kısa boylu”, “göbeğini kaşıyan”, “bidon kafalı”, “dağdaki çoban”.. Köylü oldum ekmeğimi yediniz, şehrin caddelerine bile sokmadınız, horladınız, aşağıladınız.. Cahil bırakıldım, yardım etmediniz, cahilliğimden faydalanıp ezdiniz, sömürdünüz. Fakir oldum, umutlarımı istismar ettiniz, görmezden geldiniz, kendi zenginliğinizi artırdınız. Kürt oldum, ırkçılık yaptınız, “kıro” deyip, “kart, kurt” deyip yok saydınız, anamın dilini yasak ettiniz, beni dağa çıkaran emperyalist güçlerin eline bıraktınız. Müslüman oldum, irtica dediniz, yobaz dediniz, işinize gelince “biz de müslümanız” dediniz. "Allah" demekten korkar oldum zulmünüzden. Kılık, kıyafet yasaları ve yönetmelikleriyle şe...
Resim
Herkes kendine bir yer edinmeye çalışıyor bu alemde. Hiç kimse öteki alemdeki yeri için bu kadar uğraşmıyor. Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi! "Şimdi ve burada" olan ile fazla meşgul oldukça insan sonrasını ve öte tarafını ihmal ediyor daima. H albuki hayat ölümle bitmez, ölümü son bilmek kendini yok bilmektir aslında. Hem yaşadığını inkar edersin ölümü yok oluş kabul edersen hem de anlamı olmaz yaşarken verdiğin bunca emeğin. Kim neye inanırsa inansın, isterse taştan, tahtadan putlara tapsın sonunda ölüm var herkes için. Bütün insanlar ve inançlar da aslında ölümü aşamadıkları veya ölümdeki gizemi çözemediklerindendir bu dünyadaki kargaşanın, savaşın, sömürünün ve yoksulluğun sebebi bence. Öncelikle ölüm bize acziyetimizi hatırlatır; "ey insan, sen ölümlüsün ve aldığın nefes sayılıdır" der. Ancak nefis, içgüdü, heves ve arzu bunun üstünü örter ve; "hadi bunu da ye, şunu da iç, onu da yap" der ve insanı önüne katar götürür. Akıl zaman zaman sorgulasa da yine ...
GELECEK BİN YILIN İNŞASI-Mustafa İSLAMOĞLU http://www.youtube.com/watch?v=iR-xOM_Wjn8
Çocuğu, kendi kendini savunmak zorunda bırakmayınız. Sürekli bu durumda kalan çocuk, haklıyken de haksızken de kendini savunmak için tüm savunma mekanizmalarını çalıştıracaktır. Çocuğu yargılamayınız. “Aptal, geri zekalı, sersem, serseri” demek yargılamaktır. Bu şekilde yargıladığınız çocuk kendi kendisini öyle olduğuna inandırmaya başlarsa onun aptal olmadığına, geri zekalı olmadığına, işe yaramaz olmadığına inandırmak çok zor olabilir. Ve ilerde onun aptalca işler yapması artık kendisi tarafından olağan karşılanabilir. Daha da kötüsü, kendisinin hakkındaki bu olumsuz yargılara çocuğun kendisi de katılması halinde, kendisini değiştirme iradesini yitirir.  Çocuğunuzun size olan bağlılık duygularını istismar etmeyiniz. Mesela çocuğunuza emek verdiğiniz bir sırada “Ben şimdi sana böyle emek verip bakıyorum, yarın büyüyüp elin oğluna/kızına varınca beni unutup bir köşeye atarsın, onun anasına ana, babasına baba dersin” türünden bir söylem, çocuğunuzun duygularını sömürmek ve onun k...

Şapka Meselesi

Resim
ŞAPKA MESELESİ 1996 Yılının sanırım Kasım ayı idi, İzmir / Aliağa'dayız. Egenin soğuk ve esintili bir gününde iş yaptığımız şantiyeden gelip bir iş için doğruca Vergi Dairesi'ne gittim. Bir gün öncesinden beni çağıran Müdür Yardımcısı ile görüşmem gerekiyordu. Kendisinin Müdür'ün odasında bulunduğunu öğrendim. Kapıdaki görevliye içeri girmemde bir sakınca olup olmadığını danıştıktan sonra kapıyı çalarak içeriden buyur daveti alıp içeri girdim. Müdür Bey makamında, benim görüşeceğim yardımcısı ve başka birkaç memur da karşısında oturuyordu.  "Özür dilerim, toplantınızı bölmek istemezdim. Müdür Yardımcısı Nevzat Bey beni çağırmışlardı, müsaadenizle kendisine buraya geldiğimi bildirmek isterim..." derken Müdür Bey mağrur ve buyurgan bir ses tonu ile adeta sözümü keserek "Bu kılıkla devlet dairesine gelinir mi?" deyince birden irkildim. Askeri eğitimden geçmiş ve bazı konularda duyarlılık karakterime işlemiş olduğundan ilk anda hemen suçluluk...

Serencam 1

Serencam 1 Geceye açtım gözümü; Kopkoyu bir karanlık. Sayamadım karanlıkları ve yandaşlarını. Yürüdüm, yürüdüm hep karanlık. Yol sandım; karanlık dehlizleri Beraber yürüdüklerim karanlıkta kaldı. Göremedim yüzlerini Gün doğmaya yakın müşfik bir ses "Korkma!" dedi, "Korkma, aç gözlerini" Oysa açıktı gözlerim. Korktum. daha sıkı yumdum Sonra bir fener belirdi ufukta  cılız O da söndü korkudan. Her yanım  ıssız.. Birden irkildim. Karanlıktaki buyurgan ses: "Kimsin ve necisin?"   Anladım. Karanlığın oğlu bu, yeni köleler arıyor, pazarda satmaya. Hayır, hayır yok öyle Efendilerin kölesi olmak.. "Hayır!" dedim, Zil çaldı karanlıkta. Gözüm açıldı. Karanlıktan sonra, ilk kez baktım yüzlerine; maskeli balo Hepsinin yüzü aynı Neler oluyor? Benim burada ne işim var? Kim yazdı bu senaryoyu? Sahnedeki tüm oyuncular, bilmiyorlar ki oyundalar. Rabbim! Bu ...

Nasihat 2

Kafası karışıklara.. Hayat yolunda hep beraber yürüyüp giderken bazıları bu yol ve yolculukla ilgili anlam ve/veya yorum keşmekeşine düşer. Kendine bu hayatta adamakıllı bir yol seçemeyen veya yolculuğu kavrayamayan bütün kafası karışıklar önce yolcuları kusurlu bulur sonra da yolun eleştirisine girerler. Halbuki insan her eleştiriye önce kendinden başlamalıdır.  Ben neyim? Kimim ben? Yaptıklarım düşündükle rim midir? Çelişkilerim nedir? Elbette herkesin bir tekâmül süreci vardır. Hiç kimse doğuştan mükemmel olmaz. Bu çırpınışlar da zaten insanın hep bu mükemmellik arayışının neticesidir. Yalnız burada ayırt edilmesi gereken şudur ki; eleştirenin ne maksatla eleştiri yaptığını iyi anlamak gerekir. Bazılarının ne mükemmel olma derdi vardır ne de mükemmellik arayışı. Bu gibilerin yaptığı eleştirilerin maksadı kendi yanlışlarına yandaş bulma ve meşrulaştırma çabasından öte bir şey değildir oysa. Bu hastalıklı durumu bir kenara bırakalım. Her kafası karışık için çözüm farklı olsa da ge...
Resim
01/05/2013 Kapitalist mantık emeğin hakkını kendi oluşturdukları emek pazarına göre öder. Emeğin gerçek değerini ödeyebilen adil sistem ancak bidayette ve ahirette eşitlenme bilinci taşıyan ilahi kaynaklı vicdandır. Eşitlik ve adalet ölçüsünde yapılan bölüşüm/paylaşım sermayenin karşısında emeğe hakettiği değeri verebilir ancak. Sermayenin zulüm ve sömürü vasıtası olmadığı, emeğin kutsallığının bilinir hakkının ödenir olduğu barış ve kardeşlik dolu bir dünya elbette mümkün.
01/05/2013 Mutluluk bazen lokal, bazen süreli, bazen periyodik, bazen kısmi, bazen sübjektif ve bazen de konjonktüreldir. Aslında insan hiçbir zaman dünü, bugünü ve yarını ile hem şahsi hem de ailevi/toplumsal sınırsız ve sonsuz mutluluğu bu dünyada yakalayamaz. Bir resim düşünelim kompozisyon olarak her şey yerli yerindedir fakat bazı detaylar resimde boş bırakılmış olsun. Mesela resimde bir çaydanlık var v e kulpu yok, masa etrafında sandalyelerde oturan insanlar var fakat ressam oturan bir insanın altına sandalye çizmemiş. Zihin bu eksikleri tamamlayacaktır ve resmi tam görmeye çalışacaktır. İşte bütün mesele budur. Siz resmin tamamını görmeye odaklanır ve mutluluk katsayınızın yüksek olduğu anları resmin içindeki uygun yerlere yerleştirirseniz zihin kalan boşlukları dolduracaktır. Yoksa sürekli mutsuzluk diye bir hal muhaldir.
03/05/2013 Yine akşam oldu; bir ömür daha tükendi. Ölüm/uyku yaklaştı. Başını koyunca yastığa; hesap başlar, Mizan kurulur. Kim bilir belki sabah olur? ***** Bazıları içindekini dışarı boca etse; hiç de göründüğü gibi olmadığını anlarsın. Sen yine de insanın söylediğinden çok yaptıklarına bak. ***** Ümitle başla, sevgiyle yürü, paylaşarak çoğalt, unutarak azalt, bağırmadan konuş, konuşmadan yap, yaparken hisset, yapınca unut, ve gülümse. ***** Her sabah ölümden sonra dirilir gibi, her gün yeni bir hayat gibi. Nedir bu kavga, nefret, haset, zulüm, ikiyüzlülük?Akşama ölmeyecek misin?