HADİS VE SÜNNET, RESUL VE NEBİ
HADİS VE SÜNNET, RESUL
VE NEBİ
Resûlü'ne imân ve itâat olmadan Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok âyette, Resûlü ile birlikte zikretmistir. Meselâ buyuruyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at etmis olur.) [Nisâ 80]
(Resûl, size ne verdiyse onu alin, size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Hasr 7]
(De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.0mrân 31]
[Bu âyet-i kerîme inince, münâfiklar, simdiki mürted ve zindiklar gibi, "Muhammed kendine tapilmasini istiyor" dediler. Bunun üzerine asagidaki âyet-i kerîme indi. (Sifâ-i serîf)]
(De ki, "Allah'a ve Peygambere itâ'at edin! Eger [Peygambere uymayip] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.0mrân 32]
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize itâati emrettigi gibi, ona muhâlefeti, isyâni da yasaklamistir:
(Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14] [Hududullah, Allah'in emir ve yasaklari]
(Dogru yol belli olduktan sonra, Peygambere karsi geleni ve mü'minlerin yolundan baska bir yola uyani, o yolda birakir ve cehenneme sokariz.) [Nisâ 115]
Allah'a, Resûlüne isyân
(Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]
(Ey îmân edenler, sizi hayat verecek seylere [dinin emîrlerine] da'vet edince, Allah'a ve Resûlüne icâbet edin!) [Enfâl 24]
(Allah'a ve Resûlüne karsi gelen, apaçik bir sapikliga düsmüs olur.) [Ahzâb 36]
Muhammed (as), kendisine Kur’an vahyedilmeye başlandığı andan itibaren Nebi idi. Nebilik onun Kur’an ile birlikte aldığı unvandır. Onun bu ünvanı süreklilik arz eder. Yani O, 40 yaşından sonra sürekli olarak (Gündüz-gece) Nebi idi. Ama Resullük onun yaptığı bir görevdi. O yalnızca Kur’an’ı tebliğ ederken Resul’dü. Dolayısıyla O yedi gün yirmidört saat (her daim) Nebi ama yalnızca Kur’an’ı tebliğ ederken (aralıklı olarak) Resul’dü.
Kur’an’ın Resul’e itaat istemesinin nedeni budur (Resul’ün Kur’an’ı tebliğ etmesi). Resul kendisine vahyedilen ayetleri olduğu gibi tebliğ eder. İlave veya eksiltme yapmaz. Yapamaz. İçtihat da yapmaz. Dolayısıyla Resul’ün hata yapma ihtimali yoktur. Resul’ün hem kendisi hem de tebliğ ettiği ayetler ilahi koruma altındadır. Ama Nebi ilahi koruma altında değildir. Bu nedenle Nebinin bazı içtihatlarında yanıldığı olmuştur. Bunlar Kur’an ile sabittir.
Kur’an’ın Resul’e itaat istemesi ve Resul’ü örnek göstermesi ama Nebiye itaat emrinin veya Nebiyi örnek alma tavsiyesinin bulunmaması işte bu sebeplere dayanır; 1) Kur’an’ı tebliğ edenin Resul olması, 2) Resul’ün yanılmaması, 3) Resul’ün ve tebliğ ettiği ayetlerin ilahi koruma altında olması, 4) Nebinin ilahi koruma altında olmaması ve 5) Bazen yanılmasıdır. Kısaca Allah’ın Resul’ü vasıtasıyla bize ilettiği tüm buyrukların ilahi koruma altında bize intikal etmesi, bu sayede Resul’e itaatin daima mümkün olması ama Nebiye itaat etmenin ve ‘Nebiyi örnek almanın biz Mü’minler için fiilen imkansız olmasıdır’ diyebiliriz.
Resul’e itaat etmek ve Resul’ü örnek almak (Nebiye isnad edilen hadislere tabi olarak değil) ancak Resul’ün hadisleri olan Kur’an’a tabi olarak sağlanabilir. Allah’ın kelamı Resul’ün beyanı olan Kur’an ; Resul Muhammed’in (vahye dayalı) hadisleridir. En güzel en sahih hadisler ayetlerdir. Kur’an kendi ayetlerini böyle tanımlamaktadır. (en güzel hadis/ahsene’l-hadis şeklinde)
Kur’an’ın bütün ayetleri Resul Muhammed’in ağzından çıkan beyanlardır. İnsanlık alemi Allah’ın kelamı olan bu ayetleri ‘şerefli bir Resul’ün sözü’ olarak işitmiştir. Kur’an’da bulunup da Resul Muhammed’in ağzından çıkmış olmayan (Resul’ün hadisi olmayan) hiçbir ayet yoktur. Allah ayetlerini Resul’üne vahyetmiş, Resul’de kendisine vahyedilen bu ayetleri insanlara tebliğ etmiştir. Dolayısıyla Kur’an ayetlerinin; 1) Resul’ün ağzından çıktığı ( Resul’ün beyanı olduğu), 2) Allah’a ait (vahye dayalı) olduğu, 3) İlahi koruma altında olduğu ve 4) bizlere tevatüren intikal ettiği kesindir. Kısaca Allah kelamı olan Kur’an’ın Resul Muhammed’in vahye dayalı (gerçek) hadisleri olduğu kesindir. Buna dair hiçbir şüphemiz yoktur.
Buna karşı klasik hadislerin (Nebiye isnad edilen söz, fiil ve takrirlerin) Nebiye aidiyeti bile kesin değildir. Kaldı ki bunların Nebiye aidiyeti kesin olsa bile Kur’an’ın Nebiye itaat emri ve/veya Nebiyi örnek alma tavsiyesi bulunmadığından bağlayıcılığı yoktur.
Nebiye isnad edilen
hadislerle Kur’an’da bulunmayan herhangi bir hüküm ihdas edilemez. Bu Kur’an’a
ilave yapmak anlamına gelir. Oysa Kur’an din konusunda tam olarak (eksik
olmayan) bir kitaptır. Ne var ki Kur’an ile mutabık olan (ayetlerin hükmünü
izhar eden) hadislere tabi olunabilir. Ama bu Kur’an’a tabi olmak anlamına
gelir.
Allah, Mü’minlere lazım olan her bilgiyi (tüm dini ahkamı) Resul’ün hadisleri (Kur’an) ile bildirmiştir. Hem de tafsilatı ile birlikte. Kur’an içerdiği bilgileri Mü’minler için ayrıca tafsil eden (açıklayan) bir kitaptır. Bu nedenle müminler Kur’an hükümlerinden hesaba çekileceklerdir. Ama Kur’an’da bulunmayan hükümlerden yükümlü değildirler.
Allah insanları yanlızca kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. Kur’an’ın temel emride budur; Allah’a itaat. Ama Kur’an Allah’a itaat emrini daima ‘Allah’a ve Resul’üne itaat edin’ kalıbı ile bildirir. Kur’an’da Allah’a itaatin emredildiği ama Resul’e itaatin emredilmediği hiç bir ayet yoktur. Allah ile birlikte mutlaka Resul’e de itaat emredilir. Bunun hiçbir istisnası yoktur. Demek ki Allah’a ve Resul’üne itaati emreden ayetler ‘Allah’ın Resul’ü ile gönderdiği ayetlerine tabi olun’ emrini vermiş olur. Bu ayetlerde kullanılan kelimenin daima (Nebi değil) Resul olması da bunu gösterir.
Allah, Mü’minlere lazım olan her bilgiyi (tüm dini ahkamı) Resul’ün hadisleri (Kur’an) ile bildirmiştir. Hem de tafsilatı ile birlikte. Kur’an içerdiği bilgileri Mü’minler için ayrıca tafsil eden (açıklayan) bir kitaptır. Bu nedenle müminler Kur’an hükümlerinden hesaba çekileceklerdir. Ama Kur’an’da bulunmayan hükümlerden yükümlü değildirler.
Allah insanları yanlızca kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. Kur’an’ın temel emride budur; Allah’a itaat. Ama Kur’an Allah’a itaat emrini daima ‘Allah’a ve Resul’üne itaat edin’ kalıbı ile bildirir. Kur’an’da Allah’a itaatin emredildiği ama Resul’e itaatin emredilmediği hiç bir ayet yoktur. Allah ile birlikte mutlaka Resul’e de itaat emredilir. Bunun hiçbir istisnası yoktur. Demek ki Allah’a ve Resul’üne itaati emreden ayetler ‘Allah’ın Resul’ü ile gönderdiği ayetlerine tabi olun’ emrini vermiş olur. Bu ayetlerde kullanılan kelimenin daima (Nebi değil) Resul olması da bunu gösterir.
Allah’a itaat ancak Resul’üne itaat ile sağlanabilir. Bunun başka bir yolu yoktur. Zaten Kur’an ‘kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur’ buyruğu ile bu durumu özel olarak da bildirmiştir.
Demek ki Allah’a ve Resul’üne ayrı ayrı itaat edilmeyecek yanlızca Allah’a itaat edilecektir. Ama bunun için de Resul’üne tabi olunacaktır. Çünkü Allah’a itaat etmenin başka bir yolu yoktur. Allah emirlerini insanlara direkt olarak değil, insanlar arasından seçtiği bir elçi (Resul) vasıtasıyla bildirmiştir. Allah’a itaat için Resul’ün getirdiği ayetlere tabi olmak gerekir. Böylece temsili olarak Resul’e ama asli olarak Allah’a yani aslında yalnızca Allah’a itaat etmiş olur.
Allah’ın bütün buyrukları bize Resul’ün beyanı ile gelmiştir. Kur’an Allah’ın kelamı-Resul’ün beyanıdır. Resul’ün beyanı olmaksızın bize intikal eden herhangi bir ayet yoktur (olamaz). Kur’an din konusunda bağlayıcı (Resul’ün beyanı) olan yegane sözdür. Ama Kur’an’dan başka bu niteliklere sahip (Allah’ın kelamı-Resul’ün beyanı) olan başka bir söz yoktur. Kısaca Resul’ün hadisleri olan Kur’an’dan başka Mü’minler için bağlayıcı olan başka bir söz yoktur. Çünkü bir sözün/hadisin din konusunda bağlayıcı olabilmesi için bu sözün/hadisin mutlaka Resul Muhammed tarafından beyan edilmiş olması (O’nun ağzından çıkmış olması) gerekir. Çünkü dinin mutlak sahibi Allah’tır ve Allah bütün emirlerini bize Resul’ü vasıtasıyla iletmiştir. Kur’an’ın böyle olduğu yani tüm ayetlerin Resul’ün vahye dayalı hadisleri olduğu kesindir. Ama Kur’an dışındaki hadisler Resul’ün hadisleri değil Nebiye isnad edilen söz, fiil ve takrirlerdir. İçlerinde Nebiye ait olmayanlar olduğu gibi O’na ait olanlarda vahye dayalı değildir.
O halde Resul’ün sünneti, Nebiye isnad edilen (klasik) hadislere değil Resul’ün hadisleri olan Kur’an’a dayanır. Dolayısıyla sünnet Kur’an’ın dışındaki hadisler değil bizzat Kur’an’ın kendisidir. Kur’an’ın a’dan z’ye tatbik edilmesidir. Resul Kur’an’ın hem emirlerini hem tavsiyelerini tatbik etmiştir. Çünkü Kur’an sadece farzları içeren bir kitap değildir. Fıkıh dilinde farz, vacip, sünnet, mübah, mekruh ve haram diye tasnif edilen tüm ahkamı içerir. Kur’an’ın ‘yapın’ dedikleri farz, ‘yapmayın’ dedikleri haram, tavsiyeleri ise sünnettir. Yapılmasını tercihe bıraktıkları ve/veya bahsetmedikleri tüm şeyler de mübahtır. Resul’ün sünneti tüm bu ahkamın ( farz, vacip, sünnet, mübah vs) tatbik edilmesidir. Yani sünnet Kur’an’ın açıklaması, ilavesi, boşluklarının doldurulması, neshedeni değil (baştan sona) Kur’an’ın tatbik edilmesidir. Ayrıca fıkıh dilindeki ‘sünnet’ ile ‘Resul’ün’ sünneti kavramı ayırt edilmelidir. Fıkıh dilinde ‘sünnet’ dediğimiz zaman Kur’an’ın tavsiyelerini kast etmiş oluruz. Resul’ün sünneti ise fıkıh dilinde farz, vacip, sünnet vs dediğimiz tüm Kur’an ahkamının tatbikatını ifade eden şemsiye bir kavramdır. Dolayısıyla yaptırımı da aynı Kur’an gibidir.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.