Farklı bir 10 Kasım

Tarih: 10 Kasım 1987 
Yer: Piyade Okulu, Tuzla / İstanbul


Her resmi kurum ve askeri birlikte olduğu gibi orada da tören yapılıyordu. Biz de Okul Komutanı Tümgeneral Necati Özgen'in imzaladığı tören programı emriyle oradayız. (Burada belirtmem gerekir: Piyade Okulu'nun Kurmay Başkanı o tarihte Albay olan Osman Pamukoğlu idi. Tören programı da muhtemelen Pamukoğlu'nun elinden çıkmıştı.) 1972 yılında ilkokula başladığımı düşününce on altıncı kez resmi olarak bu törendeydim.

Bu törenin benim için öncekilerden farkı ise elimize verilen tören programında idi.

Bu program da diğer programlar gibi standart saygı duruşu, İstiklal Marşı, konuşmalar, şiirler vs. ile başlıyordu fakat sonu bambaşka idi. Daha önce ve dahi o tarihten sonraki törenlerde de hiç rastlanmadığım bir etkinlikle bitiyordu törenimiz: "Tavaf Yürüyüşü"

Hepimiz birerli sırada heykelin önünden selamlama yaparak geçtik.

Aslında bunun benzeri birçok törene katılmış ve buna benzer heykel veya Anıtkabir'de mozole önünde selamlama yürüyüşü de yapmıştım. Fakat nedense hiçbiri beni o günkü kadar farklı bir duyguya kaptırmamıştı.

Metal veya taştan yapılmış beni duyup, işitmeyen, cevap veremeyen bir heykel ve benim ona ta'zimde bulunmam ve daha da ötesi tavaf..

Atatürk'ün kendisinin de söylediği gibi toprak olmuş haliyle bizi işitmeyeceği, görmeyeceği ve cevap da veremeyeceği bir durumda biz ne yapıyorduk? Aslında bir başka açıdan bakınca tam da Atatürk'ün devrim yapmak istediği en önemli alanlardan biri de ölülerden medet ummak değil miydi? Tekke, türbe ve zaviyeler bu sebeple kapanmadı mı? Peki şimdi bu durum neyin nesiydi?

O gün bu duygularla töreni tamamladım. Evet, "tavaf yürüyüşü"nü de yaptım. Ancak o günden sonra benim için hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Atatürk'ün de hepimiz gibi ölümlü bir insan olduğunu, O'nun kabrinin ve heykellerinin de her ölümlününki gibi olduğunu idrak ettim. Peygamberler dahil Allah'tan başka hiçbir şeyin ve hiç kimsenin ezeli olmadığı gibi ebedi de olmadığını sonsuz ve benzersiz övgünün yalnızca Allah'a yapılacağına inandım.

Yalnız insanın anne-babaya ve teşekkürü hak eden herkese şükrünü sadece sözlü değil, gösterişten uzak bir şekilde misliyle yapması gerekir. Anne-babasının kendisine küçükken gösterdiği şefkat ve merhametini onlara hasta veya yaşlılığında göstermeyen insan ne kadar onlara teşekkür ettiğini sözlü olarak ifade etse de ikiyüzlü olduğunu herkes görür.

İşte bize de düşen Atatürk'e ve ülkemize hizmet etmiş bütün insanlara teşekkür etmeyi gösteriş ve riyadan uzak bir şekilde ancak aynı cinsten olmak üzere ülkemize ve insanlığa samimi ve dürüst bir şekilde hizmet ve çalışmak olduğunu anlamaktır.

Güzel ülkemin okumuş-okumamış bütün cahilleri ölülerden medet umduğu sürece biz hangi gelişme ve ilerlemeden bahsedebiliriz?

Peyami Bayram

10 Kasım 2012

İstanbul 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstikamet ve istikamet açısı

Hürriyet Kasidesi Şiiri ve Çözümlemesi - Namık Kemal

EŞEK ve EŞEKLİK