Farklı bir 10 Kasım
Yer: Piyade Okulu, Tuzla / İstanbul
Her resmi kurum ve askeri birlikte olduğu gibi orada da
tören yapılıyordu. Biz de Okul Komutanı Tümgeneral Necati Özgen'in imzaladığı
tören programı emriyle oradayız. (Burada belirtmem gerekir: Piyade Okulu'nun
Kurmay Başkanı o tarihte Albay olan Osman Pamukoğlu idi. Tören programı da
muhtemelen Pamukoğlu'nun elinden çıkmıştı.) 1972 yılında ilkokula başladığımı
düşününce on altıncı kez resmi olarak bu törendeydim.
Bu törenin benim için öncekilerden farkı ise elimize verilen
tören programında idi.
Bu program da diğer programlar gibi standart saygı duruşu,
İstiklal Marşı, konuşmalar, şiirler vs. ile başlıyordu fakat sonu bambaşka idi.
Daha önce ve dahi o tarihten sonraki törenlerde de hiç rastlanmadığım bir
etkinlikle bitiyordu törenimiz: "Tavaf Yürüyüşü"
Hepimiz birerli sırada heykelin önünden selamlama yaparak
geçtik.
Aslında bunun benzeri birçok törene katılmış ve buna benzer
heykel veya Anıtkabir'de mozole önünde selamlama yürüyüşü de yapmıştım. Fakat
nedense hiçbiri beni o günkü kadar farklı bir duyguya kaptırmamıştı.
Metal veya taştan yapılmış beni duyup, işitmeyen, cevap
veremeyen bir heykel ve benim ona ta'zimde bulunmam ve daha da ötesi tavaf..
Atatürk'ün kendisinin de söylediği gibi toprak olmuş haliyle
bizi işitmeyeceği, görmeyeceği ve cevap da veremeyeceği bir durumda biz ne
yapıyorduk? Aslında bir başka açıdan bakınca tam da Atatürk'ün devrim yapmak
istediği en önemli alanlardan biri de ölülerden medet ummak değil miydi? Tekke,
türbe ve zaviyeler bu sebeple kapanmadı mı? Peki şimdi bu durum neyin nesiydi?
O gün bu duygularla töreni tamamladım. Evet, "tavaf
yürüyüşü"nü de yaptım. Ancak o günden sonra benim için hiçbir şey eskisi
gibi olmadı.
Atatürk'ün de hepimiz gibi ölümlü bir insan olduğunu, O'nun
kabrinin ve heykellerinin de her ölümlününki gibi olduğunu idrak ettim.
Peygamberler dahil Allah'tan başka hiçbir şeyin ve hiç kimsenin ezeli olmadığı
gibi ebedi de olmadığını sonsuz ve benzersiz övgünün yalnızca Allah'a
yapılacağına inandım.
Yalnız insanın anne-babaya ve teşekkürü hak eden herkese
şükrünü sadece sözlü değil, gösterişten uzak bir şekilde misliyle yapması
gerekir. Anne-babasının kendisine küçükken gösterdiği şefkat ve merhametini
onlara hasta veya yaşlılığında göstermeyen insan ne kadar onlara teşekkür
ettiğini sözlü olarak ifade etse de ikiyüzlü olduğunu herkes görür.
İşte bize de düşen Atatürk'e ve ülkemize hizmet etmiş bütün
insanlara teşekkür etmeyi gösteriş ve riyadan uzak bir şekilde ancak aynı
cinsten olmak üzere ülkemize ve insanlığa samimi ve dürüst bir şekilde hizmet
ve çalışmak olduğunu anlamaktır.
Güzel ülkemin okumuş-okumamış bütün cahilleri ölülerden
medet umduğu sürece biz hangi gelişme ve ilerlemeden bahsedebiliriz?
Peyami Bayram
10 Kasım 2012
İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızda isminizi belirtiniz. Teşekkürler.